Laiklikle dinsizliğin bir ilişkisi yoktur

Doğan Kuban
Laiklikle dinsizliğin bir ilişkisi yoktur

Dünyada din devleti yok. Hilafet de yok. Sadece papalık var. Laiklik sadece devleti dinden ayırma kavramıdır. ABD laik bir devlettir. Fakat dünyanın en dindar çağdaş toplumlarından birini barındırır.

İtalya laik bir devlettir. Fakat Papa, Katolik kilisenin başkanı olarak, İtalyan Cumhurbaşkanından daha ünlü ve etkilidir. İtalya’da bir kardinal bir başbakandan daha önemlidir. Latin Amerika, İspanya, Avusturya hatta İngiltere gibi laik, fakat Hristiyan olan ülkelerde de Kardinal ve piskoposların sosyal prestijleri politikacılardan yüksektir.

Komünist sonrası Rusya’da Ortodoks kilisesinin prestiji yüksektir. Hindistan laiktir. Fakat Hindu din adamı, Budist rahip bir devlet memurundan daha etkilidir. Çağdaş toplumların hepimizin izlediği yaşamlarında, insanlar bulundukları mevki ile değil, düşünceleri ve eylemleriyle değerlendirilir.


Bu cahilliği nasıl yeneceğiz

İslam ülkelerinde kilise olmadı. Osmanlı’da Sultan, Şeyh-ül İslam’dan daha güçlüydü. Müslüman toplumlarda tarikat şeyhi, halk katında imamdan güçlüdür. Bunu yüzyıllarca sultanın kulu, beyin, ağanın kölesi olan cahil İslam halkına, bu arada son elli yıl içinde köyden kente göçen Türk halkına anlatmak zordur.

İslam ülkelerinde diktatörlerin gücü her şeyin üzerindedir. Çünkü İslam toplumları gücün temelinin dinde değil, sultanda olduğu ortamda yüzyıllarca yaşadılar. Cahil ve fakir toplum kesiminin davranışları, kente göç etmeden genelde okumamış halkın geleneksel kültür diye sunulan cehaletinin içeriğini oluşturur.

Uluslararası durum, çağdaş dünyada laiklikle din arasında, dindar olup olmama bağlamında, hiçbir ilişki olmadığını kanıtlar. İslam geleneğinde Halife, Papa ya da papaz değildir. Devlet başkanıdır. İslam tarihinde Türk göçerler iktidarı ellerine geçirince aşiret reisleri, bey ve sultan oldular.

Eğer bir sultan, Yavuz Sultan Selim gibi, Bağdat halifesini esir alıp İstanbul’a getirmiş ve ondan sonra ‘Ben halife oldum!’ demişse, bunun Kuran da yeri yoktur, çünkü halifelerin Kureyş’ten olacağı Kuran’da yazılıdır.

Egemen halife değil değil Sultan

Din adamlığı Osmanlı ulemasının sadece kellesini kurtarmıştır, Devletin egemen gücü Osmanlı sultanıdır. Anaları esir Hristiyanlardan seçilmiş Osmanlı sultanları, 17 yüzyılda eski bir Türk göçerin kanından çok küçük oranda kan taşıyan kozmopolit kimlikleri ile devlet sisteminde İslam dininin prestijini ‘Halife’ lakabını koruyarak kendilerine mal etmişlerdir.

Fakat göçer Türk aşiret reisleri gibi davranarak idari egemenliğini kimseye bırakmamışlardır. Osmanlı sultanlığı devletinin tanımına giren bütün özellikleriyle Ortaçağ öncesinden kalmadır.

Buna karşın çağdaş dünyada din hala en büyük ve etkili toplumsal kurumdur. Fakat bu olgunun çağdaş laik devlet sistemi ile ilgisi yoktur. Bu tavır değişikliği Avrupa kültüründe Rönesans sonrasında, Luther’le başlamıştır.

Bugün Hristiyan kiliselerine mensup üç milyara yakın insanın bilim ve teknolojinin öncül olduğu ve ekonominin uluslararası güçler tarafından idare edildiği bir dünyada, laik kurallarla, fakat dinlerine bağlılıklarının kaybetmeden yaşıyorlar.

Türkiye ve İslamın sorunu, hala göçer eğilimlerini korumak ve politik amaçlarla dine sarılmaktır. Bu da toplumların cehaletini istismar ederek, ve bilimle din arasına paravana gererek oluyor.

Laik ülkede 100 bin cami

Laiklikle dinin hiçbir ilgisi olmamasını, 1950’den sonra laik Cumhuriyet hükümetleri döneminde 100.000 cami yapıldığını anımsatarak devam edebiliriz. Laik anayasa ile 500.000 genç kız imam hatip lisesinde öğrenci olmaktadır. Bu, toplumun cehaletini değişik renkte bir bir badana ile boyamak anlamına gelir. Kadından imam olmayacağı için Kuran öğretisi ile de uyuşmuyor.

Orta mektepten-üniversiteye kadar Türkçe yerine İngilizce öğretilmesi ile birlikte, Türkiye'de 200'den fazla üniversitenin olduğu bu dönemde, dini esas tema olarak tartışan, dünyada İslam dışında başka bir ülke yok. Bunları hala tartışan bir toplum olmak bize büyük tehlike kapıları açmaktadır.

Sanayisi gelişmemiş, doğal enerji kaynaklarını sanayileştirememiş, tarımsal yenilemeyi hala yapamamış ve halkını beslemek için dışarıya muhtaç, çok ağır dış borçları olan, fakir halkını dizginsız bir tüketim propagandası ile bombardıman eden bir ülkede yaşıyoruz.

Ekonomik durumu kötü olan Yunanistan’ın adam başına ulusal geliri 33.000 dolar, Nüfusu 1.400.000.000 olan Çin’in, nüfusu 80.000.000 olan Türkiye ile kişi başına ulusal geliri ayni: 8.000 dolar (kaynaklar yabancı yıllıklar).

Bu durumda ülkeye egemen olan politik tartışmanın din ve ‘laik anayasa’ olması akıl ve gerçek dışıdır. Bu olaya çağdaş bir perspektif getirecek bir Amerikan haberi ile gözlemlerimi sonlandıracağım.

Karakteristik bir uygarlık olayı

Geçenlerde Amerika’nın en ünlü modern dans yaratıcılarından biri olan Alvin Alley (1931-89) öldü. Afrikalı bir esir ailesinden geliyordu.

Çağdaş Amerikan Müziği Cazdır. Tarihi 20 yüzyıl başındaki New Orleans’lı karaderili davulculara kadar uzanır. Temelde Afrika müzik geleneği ile Avrupa geleneğinin bir karışımı olan caz yaratıcılarının ve özellikle solistlerin karalardan olduğunu biliyoruz.

Alvin Alley ve karaderili Afrikalılar, sonradan Hristiyan olmuş paganlardır. Fakat bu karaderili pagan ve esir kökenli, Hristiyan sanatçılar çağdaş Amerikan musikisini, Avrupa Klasik Musikisi karşısında, Avrupalıların başaramadığı bir aşamaya taşıdılar.

Caz yeni teknolojik çağ uygarlığının musikisi oldu. Bu yeni üslubun daha da ilginç yanı, dini musikiye girerek yepyeni bir kilise, koro ve dini nitelikli dans yaratması oldu. Amerika’da pek çok zenci kilise korosu var. Çok güzel bir musiki yarattılar.

Alley’in çoğunlukla koreografisini yaptığı danslar da bu nitelikte. Onun ‘American Dance Theater’ grubunun dini içerikli dansları çok özgün çağdaş yapıtlar. Bu çağdaş kültürel gelişmenin dünyanın teknolojisi en çok gelişmiş ülkesinde yaratılması ve dünyayı etkilemesi karakteristik bir uygarlık olayıdır.

Bir tarihsel yorum

Okuması kıt vatandaşlara bir tarihi yorumu sunma istiyorum:

’The History of Jazz, Oxford, 2011’ adlı kitabında Ted Gioia şöyle yazmış:

“Eğer Müslümanlar i.S. 732'de Tours’da Charles Martel tarafından yenilmemiş olsalardı, İspanya'nın güneyinde bugün saptadığımız gibi, Afrika ve Avrupa musikileri 8. yüzyılda karışmaya başlayabilirdi. Müslüman donanması Thames ağzına gelir, belki Oxford’da da şimdi Kuran okutulurdu.”

Bu şakacı yorum, kültürün rastlantısal yapısına ilişkin doğru bir gözlemdir. Günümüzde bilgisayar, otomobil ve telefondan bağımsız yaşamak nasıl olanaksızsa, alaturka şarkıyla Beethoven’in keman konçertosu arasındaki farkı kültür özgünlüğü sananlar, çağdaş dünyanın ekonomik kölesi olarak yaşamaktır.

Laikliği din düşmanlığı olarak sunmak o anlama gelir.

Doğan Kuban


Doğan Kuban