Türkiyede elektrik neden demokrasi ile birlikte çalışmaz

Doğan Kuban
Türkiyede elektrik neden demokrasi ile birlikte çalışmaz

İslam dünyasının sömürge olma dışında tek bir alternatifi var: Abbasi Rönesansının dünya görüşüne geri dönmek! Yeni bir Hümanizma! Sorun İslam değil. İslam felsefe ve bilimi dışlamadığını Osmanlıdan önce kanıtlamıştı.

Dünyanın fakir ve cahil toplumları arasında en ünlüsü ve kalabalık olanları Türk göçerlerdir. Hunlarla Fransa’ya kadar uzandılar. Avrasya tarihinin en büyük fatih göçerleri olarak İslam dünyasına egemen oldular. Türk göçeri olarak başlayıp Osmanlı okumamışları olarak yok oldular. Ne var ki karınca sürüsü olarak yaşamağa devam ediyoruz. Dünyada bizim gibi, milyarlarca, yaşadığın farkında olmadan yaşayan karınca var.

Türkler Avrasya tarihinin önce yerleşik- göçer, sonra Hıristiyan-Müslüman çekişmesinin 1400 yıl süren çekişmesinin baş pehlivanları idiler. Haçlı döneminden başlayarak İslamın zırhı olarak yaşadık. Okuyup yazma, dünya kültürüne katkı türünden gereksiz (!) etkinliklere önem vermezseniz, Avrasya tarihinde Türklerin rolü gerçekten çok büyüktür.


Biz, Müslümanların en kahraman temsilcisiyiz. At, ok , atlı olarak, İslamı, fakir, cahil, bilim ve sanat yoksulu ve uygarlık dışı bütün özellikleriyle temsil ediyoruz. Buna Büyük Millet Meclisi’nde devam eden kravatlı atlılar da var.

Dünya tarihi sanıldığından daha karmaşık bir ormandır. Gerçi Türkiye cangılın içinde değil.

Malezya ve Lübnan dışında, 1,5 milyar Müslümandan daha çok gelirimiz var. Sayısal olarak oranlarsak, Müslümanlar arasında Batı uygarlığına hepsinden daha yakın konumdayız. Tarihi tesadüflerle en güçlü dönemimizi Avrupa ve Doğu Akdenizde geçirdik.

Gökdelenler senin yoksulluğunu anlatır

Köyden kentlere akmış, taş, kerpiç evlerin eski sakinlerine, göklere tırmanan yapıların, kendilerinin fakirlik ve gelişmemişliğini temsil ettiğini anlatamazsınız. Kağnıdan inip traktöre binen de anlamaz. Emperyalizmin sömürü dili de aynı jargonu kullanır. Telefonla konuşan her cahil dünya egemeni olduğunu zanneder. Köyden göçen eski İstanbulludan daha rahatsız koşullarda yaşadığını anlamaz. Çünkü genel bir kent algısı dışında kent yaşamını değerlendiremez.

İstanbul’da yaşadığım eski evlerde, konaklarda, yalılarda, ya daha yeni yapılmış kargir evlerde soba ve şömine kullandım. Kaloriferim olmadı. Kışın yalılarda, konaklarda evin içi dışarısı kadar soğuk olurdu. İstanbul’a bir çok mahalleye elektrik gelmişti. Nüfusu milyonu bulmamış İstanbul’un insanları çok kötü kışları soba başında, ocak karşısında geçirdiler. Fakat geçen hafta üç gün olağanüstü bir kar yağdı. İstanbul 20 000 000 nüfusu ile Batı dünyasının en büyük kenti. New York’dan kalabalık. Her şeyi elektrikle çalışan modern (!) bir dev kent. Fakat yeterli uzman elektrik teknisyeni yok. Bir apartmanın elektriğini tamir eden usta(!) bir yanlışlık yapmış, bütün mahallenin trafosu patlamış. Bizim evin kalorifer sistemi çöktü. Evde üç ateşli hasta vardı. Evi terkedip otele gitmek zorunda kaldık! 

Sözde cennet İstanbul

Sevgili Okuyucular,

Elektrikli İstanbul, giderek azmanlaşan, örgütlenmemiş, eğitimsiz bir yerleşmedir. Teknik zorluklarla boğuşan bu deforme, azman kargaşanın ürettiği sorunlarla boy ölçüşmesi olasılığı yoktur. Büyüdüğü oranda kırılgan, sonunda hasta olanları evlerini bırakıp otellere kaçıran bir düzensizlik ortamıdır. Elektrik, su, enerji, doğal gaz, teknolojik eksiklikler ve kaotik ulaşımı ile kendi tarihini yiyen bir spekülatif pazardır. Üç gün yerine bir hafta süren bir kar, donmuş su boruları, başka doğal afetler olsaydı, ve bu, Rusya ile bir doğal gaz anlaşmazlığına rastlasaydı, 20 milyonluk büyük kentimizde yaşama şansınız olmazdı! Türkiye nüfusunun dörtte biri!

Kırsallıktan çıkamamış, iane ile yaşayan 15 milyon köylü, bu olumsuzlukları hayal edemez. İthal ettiklerini kullanmasını henüz öğrenememiş toplum, soyulup yağma edilmekten ve birbirinin boğazına sarılmaktan kurtulur muydu? Şansımıza şükredelim.

Peki, Türkiyenin geleceği şansa mı bağlı?

Büyük eski Avrupa başkentlerinin nüfusu neden artmıyor?

İstanbul’u cennet sanan kentlileşememiş kalabalıklar, aç kalıp, kovulsalar da geri dönmekte zorlanacakları toprakların, geleceklerinin tek kurtuluş olanağı olduğunu idrak edebilirler mi?

Büyük Millet Meclisi’nde verdiği oyu göstererek kabadayılık yapan seçilmiş vatandaş ne demek istiyordu? Eğer içinde bulunduğumuz durumun arkası boş tarihini bilmiş olsaydık, böyle bir davranışın 500 yıllık bir özgürlük düşüncesi boşluğu olduğunun anlardık.

19 yılda 3,5 milyon kitaba karşılık, 80 yılda 80 kitap

Luther Wittenberg’te 16. Yüzyılda Protestan propagandası yapmak için konuşmağa başladığı zaman, kentteki 6 matbaa 29 yılda 3.500.000 adet kitap basmış! 18 yüzyılda İstanbul’da Macar İbrahim Müteferrika matbaası 80 yılda, 80 kitap basmıştı. Almanya Almanya oldu, Türkiye de Türkiye kaldı.

Politikacı ‘Yaptığımı yasadışı gösteren uygarlık ve demokrasiyi kabul etmiyorum!’ diye Meclis önünde gösteri yaparsa, toplum 21. yüzyılda yaşadığını kime kanıtlayacak?

Sağduyulu Okuyucular,

Bu davranış demokrasi, çağdaş devlet, çağdaş uygarlık, çağdaş bilim ve çağdaş sanatın yokluğuna paralel bir gösteridir. Bu tür vatandaşların var olduklarını sandıkları devlet, kendilerini ısıtacağını sandıkları elektrik, karşı çıktıkları demokrasi, anlamadıkları bilim ve sanat gibi, sadece bir boş hayaldir. Cezayı birlikte çekeceğiz.

Almanya’da yollar nasıl geniş, elektrikler nasıl çalışıyorsa, Meclis’te böyle bir kabadayı ertesi gün mahkemede hesap verir. Çünkü Wittenberg, 16. yüzyılda, 18. yüzyıl İstanbul’undan on bin kat fazla kitap basabiliyor, 18. yüzyılda Voltaire kilise ile mücadele edebiliyordu. Bunlar Batı uygarlığının 500 yıl içinde yan yana getirdiği bir uygarlık birikiminin ayrılmaz parçalarıdır.

Felsefe, sanat, bilim ve teknoloji olmadığı için demokrasi de yok. Demokrasi olmadığı için yeterli elektrik de olmaz.

İstanbuldan 22 kat daha küçük olan Frankfurt’un yolları ve kaldırımları İstanbuldan çok daha geniş. Daha kötü hava koşullarında da elektriği kesilmiyor. Kabadayı ve zorba da yok.

Bunlar bir uygarlık paketi

Bu toplum bunları tümünün bir uygarlık paketi olarak birlikte var olduğunu anlayacak olgunluğa asla kavuşacak mı? Yoksa fakir, cahil, geri kalmış, yobaz, eski Hıristiyan sömürgesi olarak mı kalacak?

Bilim, sanayi, uygarlık istiyor musunuz? Trump mı, Putin, mi? İkisi elele verirlerse, hangisinin sömürgesi olacağız? İkisinin birden sömürgesi olunca Hıristiyan sömürgesi mi olacağız? Yoksa Taoist mi olacağız? Buna ‘iki ucu boklu değnek’ derler.

Sevgili Okuyucular,

İslam dünyasının sömürge olma dışında tek bir alternatifi var: Abbasi Rönesansının dünya görüşüne geri dönmek! Yeni bir Hümanizma!

Sorun İslam değil. İslam, Felsefe ve bilimi dışlamadığını Osmanlıdan önce kanıtlamıştı.

Sorun, başlayıp bitiremediğimiz uygarlık okuluna yeniden öğrenci olmak. Bunun da başlangıcı otomobil ve telefonla birlikte düşünce ve sanat ithal edip, şöför yerine, filozof, bilim adamı ve sanatçı yetiştirmek. Bu 18. yüzyıl başına, hatta Fatih çağına yeniden dönmek gibi bir şey.

Ne yaparsak, bundan sonra köle olmaktan kurtulabiliriz? Meclis’te milletvekiline dayak atıp, kabadayalık yapanların yaşadığı bir ülke çağdaş değildir.

Çağdaş olamayan toplumun geleceği, bilim ve teknoloji çağında garanti altında olamaz. Örnek çok!

Doğan Kuban


Doğan Kuban