İlk enstrümandan orkestraya

Erhan Karaesmen Y
İlk enstrümandan orkestraya

İnsanoğlunun fiziksel dünyayla kurduğu ilk bağlantılar içinde oradan adına beş ana duyu olarak bilinen görme, işitme, tat alma, dokunma, koklama işlemleri aracılığıyla yaratılan dürtüler yaşamsal varlığın temel unsurlarını oluşturuyordu. Bu olağanüstü evrim macerasında insan kulağının gürültü biçiminde kendisine gelen sesleri beyne iletme görevi, giderek, müziksel düzene ulaşmış sesin iletilmesinde de işe yarar oluyordu. Sesin kulak zarı üzerinde yarattığı titreşimli hareketlilik insan evriminin gelişme çizgisinde, muhtemelen fazla değişmemiştir. Ancak o hareketliliği yaratan sesin niteliği değişmiştir. Hançereden gelerek ağızdan çıkan seslerin giderek kelime biçiminde sözcüklere dönüşmesi sosyal iletişim ihtiyacının bir parçasıdır. İnsan sesinin daha yakın dönemlerdeki gelişmesi içinde birkaç kişinin bir arada, koro biçimiyle müzik sesleri çıkarmaya başlamış olduğu varsayılmaktadır. Ama, insanoğlunun müziksel sesle daha yakından buluşması enstrümanlar aracılığıyla gerçekleşmiştir.

4 bin yıl önce Anadolu

Anadolu yarımadasının fiziksel çekiciliği Hitit devleti örneği başta olmak üzere çeşitli toplumsal oluşumların burada yerleşmesine yol açmıştır. Hitit döneminin uygarlık kalıntıları içerisinde heykel kabartmaları üzerinde günümüzün lavtasını ya da harp enstrümanını andıran birtakım şekillerin yer almakta oluşu 4000 yıl kadar öncenin Anadolu yaşamında musiki enstrümanlarının var olduğunu düşündürmektedir. Avrupa Birliği’nin sosyo-kültürel projeleri arasında yer alan uluslararası müziksel bağlantı “Kaleidoskop” etkinliğinin yakın geçmişteki bir örneği Hitit dönemi enstrümanlarının etüt edilmesine ve tanıtılmasına ayrılmıştı.


Ankara’da ve Hattuşaş’ta yer alan başlangıç konserlerinden sonra, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde de o dönemin enstrümanlarının benzerlerini kullanarak konserler vermiş, festivaller yapmış idi. Yine o dönemlerde hatta belki biraz daha öncesinde Mısır’da da harp lavta karışımı birtakım enstrümanların yapıldığını ve çalındığını gösteren başka kaynaklar da mevcuttur. Ancak, gergin bir telle ilk zamanlarda parmakla daha sonraları da adına yay denen bir başka fiziksel aygıtla dokunarak ses çıkarılması müzik enstrümanı olayına zenginlik getirmiştir.

Orta çağlar boyunca o dönemlerin gelişmiş ülkeleri Batı Avrupa memleketlerinde dinsel ayinlerde koroların yanı sıra güçlü ve kapasiteli bir enstrüman olan “org”un kullanılmakta oluşu da müziksel sesin gelişmesine yardımcı olan unsurlar arasındaydı. Müzikle beslenmiş öykü anlatıcılığı yani bir çeşit halk ozanlığının ilk örneklerini taşıyan örneklerin verilmesi de bireysel enstrüman ve şarkı yoluyla düzgün ses çıkarma marifeti göstermenin organları arasında yer alırdı. Orta Çağ sonlarında batı ülkelerinde adlarına troubadour (ya da iltrovatore) denen bir çeşit meddahlar halk müziği ve halk eğlencesiyle farkında olmadan müzik sanatını gelişmesine yardımcı olurlardı. Bu halk ozanlarının bizdeki Karacaoğlan örneğine yakın kimlikler taşıdığı bilinirdi. Yaylı çalgılardaki gelişmelerin kaçınılmaz sonucu olarak klavsen - piyano çizgisindeki enstrümanların varoluşuyla da; Barok öncesi; klasik; romantik ve sonrası çağların müziksel gelişmeleri yaşanır oluyordu.

Müzik evrimi: Son aşama

Kraliyet müziğine sahip olanların yanı sıra henüz devrimini tamamlayamamış ve bir sosyal sınıf olarak ortaya çıkamamış olmakla birlikte ekonomik güç oluşturmaya başlamış burjuva sınıfı da uygarlığın bir işareti saydıkları sanatsal gelişmeye destek verir oluyordu. Böylece kral saraylarında ve düklerin ve markilerin şatolarında müziksel keyif yaşama arayışları mekân bulmaya başlıyordu. Müzik aleti çalan tekil kişilere ya da gruplara toplumsal bir sahiplik yaratılmış ve gündelik geçim endişelerinin ötesinde salt müzikle uğraşmaları için olanaklar sağlanmış oluyordu.

Koskoca bir J. S. Bach’ın kilise orgunun gölgesinde sergilediği yaratıcılık giderek daha kalabalık grupların Haydn tarafından orkestra düzeni içinde konser vermeleri dönüşümünü yaşıyordu. Arkasından Mozart - Beethoven çizgisi hem opera hem de senfonik müzik etkinliklerinin gelişmesi müzik evriminin daha yakın çağlardaki önemli gelişmesinin işaretlerini veriyordu. Müzik meraklılarının slogansal bir özetlemeyle Monteverdi’den Ligeti’ye kadar uzanan parabol olarak adlandırdığı son 300 yıllık büyük gelişmenin son aşamalarına varılıyordu.

Erhan Karaesmen


Bu yazı HBT'nin 78. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen