Kentsel gelişim: Tarihi ortamla ve doğal çevreyle kucaklaşma

Erhan Karaesmen Y
Kentsel gelişim: Tarihi ortamla ve doğal çevreyle kucaklaşma

Kentsel gelişmede, mimarlık ve mühendisliğin şehircilik yaklaşımlarıyla birlikte etkin olmasıyla, değişik sonuçlara varılabilmektedir. Önceki bir yazımızda kent akılcılığı ve güzelliği ile bağlantılı olarak, Meksika Yucatan bölgesindeki bir kentleşme olayından söz edilmişti. Bu yöredeki Merida kenti, Maya tarihi çevresiyle uyum ve onun getirisi olarak yolların meydanların daraltı ve genişliği, belli bir yüksekliği aşan bina yapılmaması, doğal çevrenin sürekli olarak korunması gibi unsurlarıyla hem bölgesel sosyo-ekonomik yapının hem de turistik gelir düzeyinin güçlü bir kaynağı olarak bilinir.

Tarihi ortamla ve doğal çevreyle kucaklaşma rasyonel ve gerçekçi bir çerçevede yürütüldüğünde, eğer doğa aksi doğrultuda çalışmamışsa, güzellik unsurlarının da çoğaltılabildiğinin pek çok örneği vardır. Batı Avrupa örnekleri arasında Brugge, Strazburg, Colmar, Den Haag (Lahey), Heilderberg, Mainz, Wiesbaden, Leipzig, Weimar, Branderburg, Biarritz, Rouen, Cambridge, Oxford, Bath, Stratford, Venedik, Sienna, Verona, Toledo gibi kentler sayılabilir.

Bu çerçevede, bina cephelerinin boyutları ve biçimleriyle kenarına dizildikleri caddenin genişliği ve ağaç dokusu arasına çok uygun uyum sergilenmiş olan bir Aix-en-Provence kentinden özellikle söz edilebilir.


Daha kalabalık kitlelerin bir merkezi kent özelliği yaratacak bir kentleşme yaşamış, daha büyük şehir örnekleri de elbette vardır. Floransa, Prag, Viyana, Edinburg, Barcelona, Sevilla, bunlar arasında ilk akla gelenlerdendir. Tarihi olarak nispeten daha genç bir kent olmakla birlikte St.Petersburg (bir zamanlarki adıyla Leningrad) bu grubun bir başka örneğidir. Burada bazı örnekleri verilen bu tür kentler, tarihi karakterle çağdaş yaşam dinamizminin rahatlıkla kol kola girebildiği ve ilk kuruldukları dönemde çevresel doğayla uyumdan aldıkları “güzellik” özelliğini kaybetmeyen yerlerdir.

Burada verilen örneklemeli açıklamaların en üst ve başkent düzeyindeki Roma ve Paris ile noktalanması makul olacak gibidir.

Ülkemizde de tarihsel karakterle ve çevre zenginliğiyle bütünleşmeyi gerçekleştirirken yerel yapım ustalığı becerisini ve yaratıcılığını da bunlara katarak gelişmiş şehirler eksik değildir. Karadeniz sahil şeridindeki epeyce sayıdaki kent ve kasaba (çok bilinen örnekleri olarak Sinop, Fatsa, Ünye, Giresun, Vakfıkebir, Sürmene, Çamlıhemşin...), doğal çevre ve yerel beceri yaratıcılığının örnekleri olarak gösterilebilir.

Örnek kentlerimiz var ve Sakin Kent

Anadolu’nun çeşitli yörelerine yayılmış epeyce bir sayıda örnek bulunduğu da hatırlanmalıdır (Safranbolu, Birgi, turizm esaretine düşmeden önceki halleriyle Alaçatı, Seferihisar, Kuşadası, Bodrum, Milas, vb...). Uluslararası ölçekte yeni geliştirilen ve ülkemizde de ilgi görmeye başlayan “sakin kent” kavramı, belli bir doğal çevre ve tarihsel ortam niteliklerini fazla rahatsız etmeden çağdaş yaşamı aşırı bir hareketlilikten belli bir mesafede tutarak sürdürmeye çalışmak için uygun mekanlar yaratmaya başlamış gibidir.

Ülkemizde Seferihisar kentinin, kıyı ve plaj kesiminde aşırı turizm çalkantısı yaşanmaya başlamış olsa bile, bu kavrama uygun bir kent yaşamı sürdürmeye niyetli bir kent yönetiminin de katkısıyla başarılı olması temenni edilecek bir deneme içinde olduğu hatırlanmalıdır. 1950’ler öncesinin İstanbul’u ve İzmir’i, çeşitli bozulmalar başlamış olsa bile ülkemizdeki akıllı, güzel, büyük kent ve orta boy kent örnekleri olarak gösterilebilirdi.

Kentleşmedeki rasyonellik ve düzgünlük, yukarıda sayılmış olan kent ögelerinin en başında geleni sayılan binalarda kendini gösterir. Bazı kentlerdeki bazı mekan parçalarının, yani mahallelerin bütünü “güzel alan” ününe sahipse bu büyük ölçüde bina kitlelerinin ve cephelerinin geometrik ve figüratif özelliklerinden kaynaklanır.

Bir güzel sokağın etrafındaki bir güzel binayı kafanızda canlandırdığınızda o sokağın düzeninin de o binanın kendisinin de bir tasarım estetiği ile onu besleyen bir yapım akılcılığının ve mimarlık düzeninin ürünü olduğu düşünülmelidir. Bu arada, güzel kent ile akıllı kent kavramları, güzel bina ile akıllı bina birlikteliğinin paralleline düşer. Bu son dile getirilen görüş, bu konularla ilgili sonraki farklı bir yazının konusunu oluşturacaktır.

Erhan Karaesmen / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 139. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen