Yaratıcılık ve işletmecilik kol kola: Orkestra şefliği (I)

Erhan Karaesmen Y
Yaratıcılık ve işletmecilik kol kola: Orkestra şefliği (I)

Herkese Bilim Teknoloji’de geçen yıl yayınlanan bir yazı dizimizde müzik sanatının kökenleri ve gelişmesi üzerine bir bilgi aktarımı yapılmıştı. O bağlamda, senfoni orkestrası müzik sanatının gelişmesi bakımından olduğu kadar uygarlık tarihine iz bırakışı yönüyle de çok ilginç bir oluşum biçimiyle tanımlanmıştı.

Ses çıkarmaya yönelik mekanik – akustik işlem biçimleri farklı olan epeyce bir sayıda müzik çalgısı bulunduğu hatırlanmalıdır. Bu çalgılar, bazen tekil olarak bazen de küçük ya da büyük kümeler biçiminde yan yana gelerek “orkestra” adını taşıyan bir büyük kümede ses çıkarırlar.

Müzik tarihinin büyük senfonik eserlerini seslendiren bir orkestrada çok sayıda müzisyen değişik enstrümanlardan ses çıkaracaklardır. Bu seslerin hepsi bir arada, aslında tek bir sestir. Karmaşık ve çoğulcul bir tekillik olayıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Besteci bu sesleri o çoğulcul tekil sese yönelecek şekilde düzenlemiştir. Seslendirme ve yorumlamada çok sayıda müzisyen ile adı orkestra şefi olan bir düzenleyici görev alır.


Şef, bestecinin yaratı ürünü olan ses parçalarını onun söylemine sadık kalarak dinleyiciye iletmek zorunda olan kişidir. Bu görevi yerine getirirken bu kalabalık ve karmaşık ses yoğunluğu içinde tınıları, tonları en uyumlu hale getirerek düzenleme durumundadır. Burada, uyum, eşgüdüm, birlikte iş görme disiplini işlem ve eylemlerinin hepsi birlikte kol koladır. Orkestra şefi, enstrümanların hepsinin ses çıkarma biçimini ayrı ayrı bilen ve onları kullanan müzisyenlerin genel seslendirmeye katkılarını düzenleyen kişidir.

Bu konuların derin bilgili uzmanlar tarafından dile getirildiği bilinegelir. Bu literatürün alabildiğine özgün doyurucu bir örneği, bu yakınlarda, ülkemizdeki özel tutkulu müzik meraklılarının oluşturduğu çevrede küçük bir dolanıma girmiş gibidir. Japonca’dan İngilizce’ye çevrilmiş olağanüstü bir metin, şu anda internetin de kolaylaştırıcılığı ile müzik dünyamızda, en azından İstanbul müzik dünyasında dolaşma yoluna girmişe benzemektedir.

Disiplinli ve düzenli bir söyleşi dizisinin ürünü olan buluşmaların taraflarından biri çok ünlü bir edebiyat dünyası insanı, öbürü ise Japon Müzik Tarihi’nin çok önde gelen bir orkestra şefidir. Haruki Murakami, yapıtları bilindiği gibi Türkçemiz dahil 50 (elli) ayrı dile çevrilmiş bulunan çok ünlü bir Japon yazarıdır. Etkileyici bir sportif kavram olmasının ötesinde insanoğlunun bedensel ve zihinsel dayanımının güçlü bir simgesi olarak “maraton” çok değişik bir olgu olarak bilinir. Bu kavramı değişik yönleri ve çeşnileriyle inceleyip betimleyerek edebiyat dünyasına kazandırmış olma Murakami’nin şöhretinin bir parçasını oluşturmuştur.

Ancak, ünlü bir yazar, başarılı bir sporcu ve Japon Kültür’ünün önde gelen simgelerinden biri oluşunun yanı sıra bu çok değişik adam ayrıca derin bilgilere sahip bir amatör müzisyendir. Seiji Ozawa ise çağdaş Japon müzik dünyasının en önde gelen isimlerinden biri (belki de birincisi) konumuna sahip bir büyük orkestra şefidir. Yeteneği çok genç yaşlarda kendini ortaya vurduğu için önce ABD’de ve Kanada’da sonra da çeşitli Avrupa ülkelerinde ve müzik merkezlerinde yoğun ve başarılı bir orkestra şefliği kariyeri sürdürmüştür. “Mutlak Olarak Müzik Üzerine (Absolutely on Music)” biçiminde tercüme edilebilecek bu olağanüstü söyleşi metninde şef, orkestrası ve müziksel yorum olgusunda taşıdıkları görevler ve yükler üzerine çok ilginç görüşler dile getirilmiştir.

Murakami, altmış yaşına yaklaştığı halde her sabah güneş doğmadan önce on kilometre koşu yapan ve daha sonra masasının başına oturduğunda kendisini tatmin edecek en aşağı on sayfalık bir edebi metin parçası yazma disiplinini uygulayan çok değişik bir adamdır. Öğleden sonrasını ve daha sonraki saatleri ise sanat kültür yaşamıyla ve gündelik yaşam ile ilgili gözlemlerin ve yeni bilgilerin peşinde koşarak geçirmektedir.

Erhan Karaesmen

Bu yazı HBT'nin 130. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen