Yerel yönetimlerin kurumsal kapasiteleri yükseltilmelidir! Önceki yerel seçimler döneminde de o zamanki Cumhuriyet Bilim Teknoloji’de bir dizi yazı yayınlamışım. Örneğin “Yerel Yönetimlerde Yenilikçilik (CBT 13.12.2013) başlıklı yazımda, “çağdaş kentsel sorunlar büyük kentlerde, büyüme ve farklılıkların yönetilmesi ve küçük yerleşimlerde doğal kaynaklardan yerel ekonomiyi güçlendirecek bilgi ekonomisine yönelme olarak kendini göstermektedir.
Bu gelişimler karşısında yerel yönetimlerin öncelikle kurumsal kapasitelerini artırmaları(no) gözeten bir strateji geliştirmeleri beklenir… Sonuç olarak, kentin fiziki varlığı ile insan varlığının, yaratıcı ve yenilikçi yaklaşımlarla, sosyal, sanatsal ve kültürel faaliyetler ve nitelikli hizmetler oluşturmak üzere bir araya getirilmesinin siyasa ve araçlarının oluşturulması biçiminde özetleyebileceğimiz bir yönetim anlayışının kent yönetimlerine hakim olmasını talep ediyorum. Katılır mısınız?” demişim.
Geçen beş yıl ve projecilik illeti
Geçen beş yıl içinde yönetim yapımızdaki geriye gidiş esaslı köklü değişimin beslediği yönetim beceriksizliğinin ve boşluğunun da etkisi ile yerel ve bölgesel kalkınma konularıyla ilgilenen belediyelerin sayısı artmaktadır. Tekil veya modele dayalı başarılı örnekler dünyada da görülmektedir. Ülkemizde ortaya çıkan örneklerin bütünsel bir kalkınma bakış açısına sahip olduğunu söyleyebilmek zordur. Bu durumda, artarak merkezileşen yönetim anlayışından kaynaklanan ve süregiden idari belirsizliğin yanı sıra yerel yönetimlerin görev sınırlarının da payı vardır.
Yine de başarı örnekleri ve yerel dinamiklerin kalkınma alanında artan önemleri yerel yönetimler kalkınma ilişkisini ele almayı gerektiriyor. Son iki yazımda bu konuyu sınırlı araç ve yöntem önerilerini örnekleyerek tartışmaya çalışacağım.
Sosyal yenilikle katılım Her bir yerel yönetim bölgesi aynı zamanda üretim yapılan ve artı değer yaratılan bir ekonomik bölgeyi de tanımlamaktadır. Bununla ilgili olarak yönetmenliği 8.10.2016’da yayınlanan Kent Konseyleri’nin görevi “Yerel düzeyde demokratik katılımın yaygınlaştırılmasını, hemşehrilik hukuku ve ortak yaşam bilincinin geliştirilmesini, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamak” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre yerelde demokrasinin inşası ve sosyal yenilikle birleştirilerek katılımcı yönetimin başarılı örnekleri verebilir. Ancak şu ana kadarki uygulama çok sınırlı birkaç örnek dışında bu önemli aracın belediye başkanlarınca kullanılmak istenmediğini göstermektedir. Kent Konseylerini, semt konseylerine hatta mahalle konseylerine yaygınlaştırarak yenilikçi bir örgütlenme ve karar mekanizması oluşturmak neden denenmesin? Böylece “başkanlar” kentin yaratıcı gücünü halktan yana uygulamalara dönüştürme, birlikte iş yapmanın etkin araçlarını oluşturma fırsatını yakalayabilirler.
Kır-Kent ilişkisi ve yerel yönetimlerin rolü
30.000 köyün mahalleleştirilerek belediyelerin sınırları içine alınması ile köylerin belediye hizmetlerinden yararlanabilmelerinin yolu açılmış gibi görünse de uygulama pek çok köyün merasını kaybetmesi, asfaltlanan köy yolları karşılığı arazilerinin kolayca ranta açılmasıyla sonuçlanmış ve tarımsal yetkinliklerini kaybeden kırsal kesimden kente göç de ivmelenmiştir.
Bu olumsuzluk yenilikçi yaklaşımlarla yerel yönetimler için fırsata dönüştürülebilir mi? Örneğin, kentlere yakın kırsal kesimin kalkınması da düşünülerek yerel yönetimlerin desteği ile kentlerin yakın çevresinde “tarımsal üretim arka bahçeleri” oluşturulabilir mi? Merkezinde kooperatif tipi yapıların olduğu, kırsalın, doğanın korunduğu, tarım ve hayvancılığın ekonomik uzaklıklar içinde sürdürülebildiği, tarımsal üretimin katma değerini artıracak yatırımların teşvik edildiği, bilimsel dağıtım ağları ile üretim zincirlerine bağlanmış bir “üretim modeli”. Elbette yerel yönetimlerin bölgesel kalkınma yetkinliklerine ve planlama becerilerine kavuşması koşulu ile. Devam edeceğiz…
Akıl, bilgi ve sevgimizden güç alacak dayanışmalarımızla gelecek umudu yaratacağımız yeni bir yıl dileklerimle...
Müfit Akyos