Glüten çılgınlığı – I

Mustafa Çetiner
Glüten çılgınlığı – I

“Glütensiz diyet” son günlerin en moda sözcüklerinden biri, tüm dünyada tam bir çılgınlığa dönüştü. Öyle ki, 2016 yılında glütensiz ürünlerin toplam pazar değeri tüm dünyada 3,5 milyar, 2018 yılında ise 4,5 milyar dolar oldu. Uzmanlar 2023 yılına gelindiğinde bu rakamın 6.5 milyar doları bulmasını bekliyorlar. ABD’de toplam nüfusun üçte biri glütensiz ürünleri tercih ediyor. Sadece 2013-2015 yılları arasında, bu ülkede glütensiz ürün tüketiminin 67% arttığı açıklandı. İngiltere’de de durum farklı değil. Bu ülkede yaklaşık 8.5 milyon kişinin glütensiz diyet uyguladığı tahmin ediliyor.

Öte yandan, bilimsel olarak kesinlikle glütensiz diyet uygulama zorunluluğu gösterilmiş olan Çölyak hastalığının toplumda görülme sıklığı sadece %1, glüten intoleransı denilen durumun görülme sıklığı ise sadece %6. Yani uğrunda kıyametler koparılan glütensiz diyet, aslında son derece sınırlı bir insan grubu için söz konusu.

Peki ne oluyor da glütensiz diyet yaşamımızın gelip baş köşesine kuruluyor?


Glutensiz beslenmeyi savunanların temel savı, insan ırkının adaptasyon sağlayacak kadar uzun süre buğday tüketmemiş olması.

Onlara göre, insan milyonlarca yıldır evriliyor, oysa tarım sadece 12.000 yıl önce başladı. Yani insan, tarım toplumu aşamasına kadar tarım ürünleri tüketmedi, sadece avcı ve toplayıcıydı. Bu nedenle glütensiz beslenmeyi savunanlar, insanın mide bağırsak sisteminin hala glüteni sindirecek yeterlilikte olmadığını söylüyorlar.

Bu görüşe karşı olanlar ise süt tüketimi ve laktoz intoleransını örnek veriyorlar. Bu karşı görüşün söylediği şu; bebeklerde sütte bulunan laktoz şekerini sindirmek için laktaz enzimi bulunmakta. Yaş ile birlikte bu enzimin üretimi, süt tüketiminin azalmasına paralel olarak azalmakta hatta bitmekte. Fakat süt tüketimi sık olan toplumlarda yıllar içinde laktaz enzimi kaybolmamakta ve işlevini görmeye devam etmekte. Bu iddianın sahipleri, laktaz enzimi kolayca adapte olurken, mide bağırsak sistemimizin glütenin sindirimine adapte olmamasının evrimsel olarak kabul edilemez olduğunu ileri sürüyorlar. Onlara göre süt üreten hayvanların evcilleştirilmesi ile Orta Doğuda buğday üretimi aynı zamanlarda başlıyor. İskandinav ülkelerinde 5400 yıl önce laktaz direncinin varlığı saptanmış. O halde süt tüketimi için yeterli olan bu zaman aralığı, glüten için de yeterli olmalıdır.

Glüten ile ilgili değerlendirme yaparken öncelikle 3 durumu bilmek gerekir. Bunlardan ilki Çölyak hastalığı, ikincisi buğday alerjisi ve üçüncüsü de glüten intoleransı veya hassasiyeti.

Çölyak hastalığı ömür boyu devam eden “otoimmün” - yani kendi bağışıklık sistemimizin kendi dokularımızı yabancı sayıp hasar verdiği - bir hastalık. Bağışıklık sisteminin aktivasyonu sonucu, bağırsağı çevreleyen hücreler zarar görmekte ve besinlerin sindirim ve emiliminde sorunlar oluşmakta. Yukarıda değindiğim gibi bu hastalık toplumun sadece %1’inde görülmekte.

Çölyak hastalığı ilk olarak Danimarkalı pediatrist William Dicke tarafından ikinci dünya savaşında tanımlanmış. Savaş sırasında buğday kıtlığı yaşanmış ve bu süreçte malnütrisyonu - beslenme bozukluğu – olan çocukların iyileştiği gözlenmiş. Bu gözlemden yola çıkarak az sayıda beslenme bozukluğu olan – malnütrisyon – çocukta tedavide buğday kesilmiş ve glütensiz diyet uygulanan bu çocuklar iyileşmişler. Aslına bakarsanız Çölyak hastalığının tarihçesi çok daha eskilere dayanıyor. Birinci yüzyılda Yunan Doktor Areteaus of Cappodocia tarafından Anadolu’da tarif edildiği söyleniyor.

Çölyak hastalığı tedavi edilmesi gereken bir hastalık olup ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Hastalık tedavi edilmediğinde ishal, karında şişkinlik, karın ağrısı kramp, hazımsızlık hissi, kilo kaybı, yorgunluk, demir, B12 ve folik asit eksikliği, kansızlık, osteoporoz, deri lezyonları, hormon bozuklukları ve bu hastaların takiplerinde lenfoma gibi ciddi komplikasyonlar görülebiliyor.

İkinci önemli durum ise buğday alerjisi. Bu kişiler buğday ürünleri yediklerinde deniz ürünleri gibi kimi yiyeceklere karşı alerjisi olanlara benzer bulgular görülüyor. Bu kişilerde alerji olan ürünler tüketildikten hemen sonra nefes almada zorluk, deride kızarıklık, ürtiker ve hatta boğulma hissi gibi ciddi bulgular ortaya çıkıyor.

Glüten intoleransı ve sonrası üçüncü sonraki yazıya kaldı. Konuya devam edeceğim.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 189. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.