Gezegeni geo-mühendislikle değiştirmeli miyiz?

Gezegenimiz Öne Çıkanlar
Gezegeni geo-mühendislikle değiştirmeli miyiz?

Sadece bir Dünya’mız var. Sürekli zarar verdiğimiz bu dünyamızı, kendimizden kurtarmaya yönelik girişimlerimizde ne kadar ileri gitmeliyiz?

İklim değişikliklerinin önüne geçecek ve belki de dünyamızı bir felaketten kurtaracak bir hedef belirlenmişti: 2070 yılına kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlamak. Bu hedef, derhal ve şiddetli bir eylem gerektiriyor. Ancak fosil yakıtlara olan vazgeçilemez bağımlılığımız bu hedefi giderek daha ulaşılamaz hale getiriyor. Peki ya başka bir çözüm olsaydı? Gezegeni değil de sadece fosil yakıtı yakmamıza izin verebilecek bazı hızlı tekno düzeltmeler olsaydı?

Geo-mühendislik Türkiye’de gündeme çok gelmemiş kavramlardan biri: Dünyanın insan müdahalesiyle bozulan dengesinin ve küresel ısınmanın, yine insan müdahalesiyle geri çevrilmesi olarak açıklayabiliriz. Güneş ışınlarının yönetiminden, çevre havadan karbondioksit yakalamaya kadar bir dizi önerileri bünyesinde barındırıyor. Kimisinin saha testleri yapıldı kimisi daha proje aşamasında. Bilim dünyasının çoğunlukla görüşü bunların küresel ısınma için son dakika çözümleri olması gerektiği yolunda. Ancak şunu da sormalıyız: Gezegene bu ölçekte müdahale hakkımız var mı?


Aslında yanıt açık: Zaten yaptık.

İnsanlık, milyarlarca ton sera gazını atmosfere atarak, gezegenin termostatını turbo derecesine yükseltti, buzulları eritti; mevsimleri, hava koşullarını ve okyanusun asitliğini değiştirdi. Bunun tersine çevrilmesi neden farklı olmalı?

Bu konuda görüşler değişik. Oxford Üniversitesi’nden İklim Politikaları Uzmanı Steve Rayner “Sadece sonucu önemseyen biri, etik bir fark olmadığını iddia eder, çünkü ona göre doğru olan sadece sonuca göre belirlenir. Halbuki diğer etik bakış açılarına göre nedenler de önemli”. İngiltere’de Southampton Üniversitesi’nden geo-mühendislik üzerine çalışan John Shepherd’a göre riskler de son derece önemli. Farklı öneriler farklı coğrafi bölgelerde farklı riskleri barındırıyor. Örneğin atmosferdeki karbondioksiti emmek için önerilen yollardan biri geniş alanları bitki örtüleri ile kaplamak. Yöntem, atmosferden çekilen emisyonların yeraltına gömülmesini ve daha sonra da fosil yakıt olarak kullanılmasını öngörüyor. İlk bakışta umut verici gelebilir, ancak yeni ormanlar, muhtemelen küresel ısınmaya en az katkıda bulunan tropik ülkelerde oluşturulacak. Ve zaten az olan tarım arazilerine rakip olarak ortaya çıkacaklar. Dolayısıyla en büyük zararı o bölgenin insanları görecek.

Güneş’in ısınan ışınlarını uzaya geri döndürecek stratosferik şemsiye oluşturmak da riskli. ABD Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi’nden Kevin Trenberth ve Aiguo Dai, mega-volkanik patlamaları incelediler. Bu patlamalarda ortaya çıkan parçacıklar, ışığı bu şemsiyelere benzer şekilde yansıtıyordu. Ancak bu olayların, özellikle tropik bölgelerde yağış miktarında belirgin bir düşüşe neden olduğunu tespit ettiler. Bilgisayar modellemeleri de, suni şemsiyelerin bölgesel sıcaklıkları hızla düşüreceğini doğrulamakla birlikte yağış modellerini de değiştireceğini, zayıf hasatlara ve kuraklık riskine neden olacağını ortaya koydu.

Bir önemli etik sorun da geleceğe bırakacağımız miras. Tıpkı volkanik tozlar gibi stratosferik şemsiyelerde biriken karbondioksit de sonunda yağmur olarak toprağa düşecek. Bu arada bitip tükenmeyen fosil yakıt iştahımız atmosfere yeni yeni sera gazları salacak. Hele bir de gelecekteki nesiller güneşin zararlı ışınlarını tutmaktan vazgeçerlerse... Bu dünya ve insanlık için tamamen felaket olmaz mı?

Rus ruleti yerine gerçek çözümler üzerine kafa yormak en doğrusu değil mi?

New Scientist'ten derleyen: Özlem Yüzak

Bu yazı HBT'nin 82. sayısında yayınlanmıştır.