“Dijital belleği nasıl koruyacağız? Nerede, nasıl saklayacağız?” diye dertlenen bilimcileri bu sayfada son haftalarda anlatırken, şu haber çıkageldi: Facebook’tan önceki sosyal medya platformu MySpace’in 2003-2015 arasına ait bütün arşivi bir teknik hata sonucu silinmiş. 50 milyondan fazla mp3 müzik dosyası, milyonlarca fotoğraf, videolar...
MySpace, 2005-09 arasında dünyanın en büyük sosyal paylaşım platformuydu. O kadar popülerdi ki medya imparatoru Rupert Murdoch’un News Corporation’ı 2005’te 580 milyon dolara satın almıştı.
2006’da ABD’de Google’dan bile fazla tıklanan bir siteydi. Ama Facebook çıkageldi. Nasıl ki Google, rakiplerine göre “daha akıllı” bir algoritmayla çalışmaya başladıysa, Facebook da öyleydi. Farklıydı. MySpace tercih edilmez oldu. Tasarım yenileme girişimlerine rağmen geride kaldı.
2016’da bile hâlâ 50 milyon tekil ziyaretçisi vardı. Ama şu sırada MySpace, dünyadaki web trafiği içinde 4 bin 227’inci sırada.
Bu düşüşe rağmen, arşivinin yok olması hiç gerekmiyordu. Ama o da oldu. “Dijital verileri/bilgiyi nasıl saklasak da saklasak?” projelerinin vehim/sanrı olmadığını gösteren yepyeni bir örnek işte...
Avrupa’nın Zaman Makinesi
Analog veri/bilgiyi dijitale dönüştürerek güvenli bir şekilde saklamak, paylaşmak, bundan yeni veri/bilgi üretmek amacıyla 33 Avrupa ülkesi (AB üyesi olsun-olmasın) bir araya gelerek, şimdiye kadar örneği görülmemiş bir tarih-kültür mirası “ortak havuzu” başlatıyorlar.
278 kurum, 7 ulusal kütüphane, 19 devletin arşivleri, 95 üniversite ve araştırma kurumu, 30 Avrupa şirketi, 18 devlet kurumu ve büyük müzeler, ellerindeki tarih-kültür mirasını tek bir kaynakta toplayacak: Zaman Makinesi. https://timemachine.eu/
Bu sözcük, “hemen anlaşılsın” diye seçilmiş belli ki. Ama bir bakıma da bilimkurguyu akla getiriyor: Zamanda geriye gitmek... Aslında, anlatılmak istenilen gerçekten o: Polonya’sından Portekiz’ine, İngiltere’sinden Slovakya’sına kadar Avrupa devletleri 2 bin yıllık ortak Avrupa tarih ve kültür bilgisini “bütün halinde” sunacak.
Burada sadece 28AB üyesi değil, başkaları da var: Bosna, Gürcistan, İsrail, Sırbistan (o bile!), ve hatta ABD (Carnegie Mellon Teknik Üniversitesi, Stanford, Columbia). Listede Rusya yok. Türkiye yok.
10 yılda adım adım...
Avrupa’yı (Rusya ve Türkiye dışında) bu kadar kapsayan bir tarih-kültür ortak havuzu fikri “pat diye” oluşmadı elbette. Yıllar önceki Europeana Projesi, şimdikinin başlangıcı sayılır.
Europeana, AB ülkelerinin ortak kültür-sanat havuzu olarak 2008’de çalışmaya başlamıştı. Aradan geçmiş 10 yıl, ve bu fikir, şimdi çok daha geniş kapsamlı bir tarih-kültür bilgisi havuzuna büyüyor.
Amacı: Avrupa’nın gelmiş geçmiş bütün bilgisini bir araya toplamak, değerlendirmek. Burada bugün Avrupa müzeleri, sanat galerisi, kütüphane ve arşivlerinden 58 milyon sanat, kitap, film, müzik eserleri hepsi bir arada, herkesin kullanımına açık. www.europeana.eu
AB içinde, bu konuda en faal ülkelerden Avusturya da yine 2008’de Uluslararası Arşiv Araştırmaları Merkezi (ICARUS) adlı bir proje başlatmıştı. Arşivlerde defterler, ciltler, dosyalar, kutular, kağıt ruloları halinde saklanan veri/bilgi/belgeleri dijital ortama dönüştürerek, dünyanın kullanımına açmayı öngörüyordu.
Avusturya’da başlayıp şimdi 34 ülke (Avrupa, Kanada, ABD dahil. Yine Türkiye dışında) ve 180 arşiv/kurumun katıldığı çok-ortaklı bir platform olarak sürüyor. icar-us.eu
Zaman Makinesi ne yapacak?
Avrupa tarih ve kültürünü dijital arşivleme projesini İsviçre/Lozan Bilim ve Teknik Üniversitesi (EPFL) yönetecek. 2000-2017 döneminde 245 startup’ın kuruluşuna katkı sağladıkları, sadece 2017’de 4 bin 200 bilimsel makale yayınladıkları için –haklı olarak- övünüyorlar.
AB Komisyonu, Zaman Makinesi için şimdilik 1 milyon Euro ayırdı. Bu miktar, sadece “Proje ne işe yarayacak? Nasıl bir yarar sağlayacak?” sorularına cevap aramak için: Start-up başlangıç sermayesi gibi.
Zaman Makinesi hem Avrupa’nın bütünü, hem de şehirleri ölçeğinde çalışacak. Örneğin, Venedik tarihini dijital ortama aktarma projesi yıllardır zaten sürüyordu. Bunu örnek alacak diğer şehirler de sırada.
Dijitalleşme, sadece bilgi ve iletişim teknolojilerini değil, sosyal ve beşeri bilimleri de (tarih, sosyoloji, antropoloji, güzel sanatlar gibi) dönüştürecek. Örneğin Venedik’in şehirleşmesi, nüfus yapısı, geçmiş dönem sanayisi, yaşam biçimi, uzun bir liste üzerinden, o şehri “o şehir” yapan bütün görünür ve görünmez tarih-kültür varlıkları etkileşimli (interaktif) dijital ortama aktarılacak. Şehri, o balçık zemine tutunduran ahşap temellerin sayılmasına kadar.
Venedik Zaman Makinesi, Osmanlı tarihi açısından da -belki bizde bile bilinmeyen- ayrıntıları gün yüzüne çıkartacaktır. Örneğin, Büyük Kanal’daki Türk Hanı (Fondaco dei Turchi) Osmanlı tüccarlarının 1621-1838 yıllarında ticaret yaptıkları görkemli bir binaydı. Şimdi Doğa Tarihi Müzesi. Acaba binanın içinde, duvarların arkasında yüzyıllardır saklı duran bir tarih var mıdır?
Venedik dört boyutlu olacak
Saklı bir tarih derken gizem değil, sadece “gözle görülmeyen” anlamına... BBC’nin “İtalya’nın Görünmeyen Şehirleri” dizisinde Floransa, Napoli ve Venedik’teki binaların üç boyutlu lazerle (Lidar) saptanan yapısal özellikleri, sadece belki uzman sanat tarihçilerinin bildiği ayrıntıları dünyada milyonlarca izleyiciye açmıştı.
Örneğin Venedik’te eski yüzyıllarda Yahudilerin yaşamaya mecbur edildiği gettodaki bir binanın labirent gibi iç bölmelerinde “gizli” sinagogların varlığını dünya, Lidar teknolojisi sayesinde ilk kez gördü. Dizide, Venedik ve diğer şehirlerdeki diğer “gizli” yapısal özellikler de gösterilmişti.
Şimdi bu teknoloji ve yapay zekâ, Venedik’i gizlisi-saklısı kalmayacak şekilde dijitale aktaracak. Bu projeyi Lozan Teknik Üniversitesi ile Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi birlikte yürütüyor. Her şeyden önce, Venedik’in 1797’ye kadar bin yıl süren cumhuriyet dönemi ve sonrasına ait, uzunluğu 80 kilometreyi bulan şehir arşivi dijitale aktarılacak. Ama bu, “bizdeki” anlamda statik bir dijital arşivleme olmayacak.
Venedik Arşivi’nin zenginliği nedeniyle, “Venedik, zamanının Google’ıydı” benzetmesi yapılır. Belgeleri dijitale aktarmak, işin sadece birinci adımı. Sonra, bunları konu kümelerine ayıracaklar. Her belgenin, şehrin neresine, hangi zamana ait olduğu saptanacak. Son hedef ise, bu büyük veriden hareketle Venedik tarihinin her hangi bir anına geri gidecek bir simülasyon yaratmak. Böylece, tarihi 4 boyutta görmek mümkün olacak (en, boy, yükseklik, zaman). Tarihi; söylentiyle, önyargı, efsane, varsayım, sınırlı veri/bilgiyle değil, mevcut bütün somut veri/bilgiyle yeniden yorumlamak, yazmak, anlamak için.
Bu çok-engelli proje sadece Venedik’le sınırlı değil. Şimdiden Paris, Amsterdam, Kudüs başta 15 şehirde Zaman Makinesi çalışmaları başlatılıyor. Ve bu konu, tek bir yazı ile anlatılıp geçilemeyecek kadar çok boyutlu, anlamlı, zaman içinde çalışmalar arttıkça dallanıp budaklanacak dev bir proje.
Avrupa tarihiyle iç içe bir Osmanlı/Türkiye ve İstanbul’un da bu projenin bir yerinde olması gerekirdi. İstanbul ve Türkiye’nin, Avrupa Zaman Makinesi’nde “öteki” olarak yer alacağı kesin.
Çatalhöyük’e de dijital harita
Konuyla dolaylı bağlantılı olsa da “bizimle” ilgili olduğu için, burada aktarılması gereken güzel bir haber de var:
Amerikan Paul Getty Vakfı, aralarında Çatalhöyük’ün de olduğu dört UNESCO Dünya Kültür Mirası’nın dijital envanterinin yapılması için 900 bin dolar hibe etti. Bunun 220 bin doları Çatalhöyük Projesi’ne harcanacak. Gerisi İtalya’da Pompei ve Floransa ile Brezilya’da bir projeye.
Bilenlerden özür dileyerek, Çatalhöyük hakkında: Konya’nın 50 kilometre güneydoğusunda bir “neolitik dönem” kasabası. Yontma Taş Dönemi’nde Anadolu’da mağaralarda yaşayan insanların, avcılık ve toplayıcılıktan, yavaş yavaş yerleşik düzene geçmeye başladıkları, tarım ve hayvancılığı öğrendikleri Cilalı Taş (neolitik) Dönemi’ne ait.
Burada 25 yıldır yıldır kazı yapılıyor. Kazı başkanlığını, önce Cambridge Üniversitesi’nde, sonra Stanford Üniversitesi’nde hoca olan Ian Hodder yönetiyor.
Çatalhöyük, 1 Temmuz 2012’de UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından -fazla uzun bir gecikmeyle nihayet- Dünya Kültürel Miras Listesi’ne oy birliğiyle kabul edilmişti. Milattan Önce 7 bin yıllarında dünyada “ilk düzenli yerleşim yeri” sayılıyordu. Ta ki Göbeklitepe keşfedilene kadar...
Dijital envanter sayesinde, Çatalhöyük’e ait kazılarda elde edilen bütün veriler listelenmiş olacak. Getty Vakfı’nın yanı sıra, bizzat Stanford Üniversitesi de kazıyla ilişkili her türlü faaliyet için parasal destek sağlıyor (Digital Humanities Grant).
Ortadan kaybolmuş yapıların “bir zamanlar” neye benzediğini, dijital yöntemlerle bulup çıkartmak yeni bir tür dedektiflik artık. Bunun bize en yakın örneğini Amerikalı arkeolog Darius Arya ile İngiliz tarihçi Michael Scott verdiler.
“Görünmez Antik Şehirler” adıyla Kahire ve Atina’dan sonra İstanbul için yaptıkları dijital haritalamada, şimdi sadece yıkıntısı kalan binaları ekranda “canlandırdılar.”
Aralarında İstanbul’da Ahırkapı yöresinde Bizans’tan kalma Boukoleon Sarayı da vardı. Buranın bugünkü izbe, yıkıntı, tinerci yatağı, çöplük halini dünya, PBS (ABD Kamu Yayıncılık Kurumu) ve BBC’de yayınlanan programla gördü.
İstanbul’da, dünyanın dikkatini ve övgüsünü çekecek bir restorasyon burada pekala yapılabilir.
Edip Emil Öymen