Bir projenin trajik sonu ve Türkiye tarımının durumu

Müfit Akyos
Bir projenin trajik sonu ve Türkiye tarımının durumu

2003 yılında Dünya Bankası kredisi ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kapsamında mikro projelerin fonlanmasıyla ilgili bir projede Erzurum ve Kars’ta çalışma yaparken Erzurum’un ilçesi Tortum’un bir köyünde, 2003 yılında “1000 Köye 1000 Ziraat Mühendisi Projesi” kapsamında sözleşmeli olarak işe alınan genç bir ziraat mühendisiyle karşılaştık. Kurduğu serada saksı çiçeği yetiştirmeye çalışıyordu. Köylüye de öğretip ekonomik değer yaratacaktı. Yalnızlığı, çaresizliği her halinden belliydi. İl Ziraat Müdürlüğü’nde yaptığımız görüşmelerde bu yeni atamaların pek de benimsenmediğini, desteklenmediğini anlamıştık.

Dönemin Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü projeyle ilgili olarak, ”köylerde görevlendirilecek ziraat mühendislerinin ve veterinerlerin, bulundukları bölgede çiftçi eğitimiyle ilgili çalışma yapacaklarını ve köyün sorunlarıyla ilgili çözüm önerileri üreteceklerini, köyün her türlü sorununu başta siyasiler olmak üzere (a.t.ç) vilayete ve özel idareye ileteceklerini” söylemekteydi.

1.1.2007’de ise tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, beceri ve teknik yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması amacıyla “Her Köye Bir Ziraat Mühendisi” olarak da anılan Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi - Tar-Gel, performansa dayalı  personel çalıştırılması (iş güvencesi olmayan olarak da okunabilir)  esasıyla uygulamaya konuldu.


Ve 6 Şubat 2016 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki başlık, "10 bin kişinin çalıştığı Tar-Gel’i de bitirdiler”. Bir başka beceriksizlik örneği!

Ülkemizin tarımsal başarımına genel olarak bakıldığında (artan tarım ve gıda ürünleri dış alımı, kırsaldan kentlere süregiden göç, küçülen tarım arazileri vb.) Tar-Gel’in ve tarım politikalarının başarısız olduğu görülmektedir.

Görünen o ki pek çok alanda olduğu gibi ABD veya Avrupa’da uygulanan bir proje kes-yapıştır yöntemiyle uygulanmaya konulmuştur. Başarılı örneklerin uygulanmasında bir sakınca yok elbette. Ancak önce öğrenmek, özümsemek ve ülke koşullarına ve gereksinimlerine göre uyarlamak (bir üst düzeyde yeniden üretmek) koşuluyla. Tar-Gel’de otuz binden fazla yerleşkenin ekolojik durumunun göz önünde bulundurulmaması ve tarımsal üretim şekline uygun yeterli sayıda ziraat mühendisinin atanmaması, ihtiyaçla kaynağın ve çözümün buluşturulamaması sonucunu doğurmuştur.

Böylesi büyük bir projenin başarısızlıkla sonlandırılmasında ana neden uygulayıcı kurumların kurumsal kapasitelerinin yetersizliğidir. Son on yılda hemen bütün kurumlarda görülen liyakatten uzak görevlendirmeler, öğrenmeyen, yaratıcılıktan uzak yapılar, önceki dönemlerin inkârına dayalı siyasalar Tar-Gel projesinin uygulayıcısı kurumlar için de geçerlidir.

Cumhuriyetimizin öncelikle yapılandırdığı (tohum ıslah istasyonları, fidanlıklar, aşı enstitüleri, il-ilçe yapılanmaları, üniversiteler) alanlardan birisi de tarım olmuştur.  Bu sayededir ki ülkemiz 1980’lere kadar tarımda kendine yeterli sayılı ülkeler arasında yer alabilmiştir. Ancak özellikle son 13 yılda Cumhuriyetin kurumlarını reddederek amblemleri dahil değiştirme gayretine giren yönetimlerin çılgın proje merakı bu projede olduğu gibi hüsranla sonuçlanmaktadır.

2011 yılı verilerine göre köylerde yaşayan nüfus ülke nüfusunun %23'üdür ve bu nüfusun büyük bölümünü yaşlılar oluşturmaktadır. Sözleşmeleri gereği köyde yaşamaları zorunlu tarım danışmanlarının köylerde muhatap olacağı veya yenilikleri aktarabileceği nitelikte çiftçi de kalmamıştır. Bir de buna HES felaketi nedeniyle yok olan ekolojimiz ve inşaat rantına kurban edilen tarım alanları eklendiğinde projenin varlık nedeni kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.

Projenin tek çıktısı, okumuşu, aydını işlevsizleştirerek, itibarsızlaştırarak köylünün önüne atıp hiç bitmeyen aydın düşmanlığı hazzının yaşanması ve mutsuz 10.300 nitelikli insan. Mutsuzluğa boğulan ülkede 10.300 nitelikli insanın mutsuzluğunun lafı mı olur.

Müfit Akyos


Müfit Akyos