COVID-19 ile ilişkili sinir sistemi bozuklukları

Özlem Kayım Yıldız
COVID-19 ile ilişkili sinir sistemi bozuklukları

Hastaların %33,62’sine nörolojik veya psikiyatrik bir tanı kondu

Esas olarak bir solunum yolu enfeksiyonu tablosu oluşturan COVID-19 etkeni SARS-CoV-2’nin, aralarında sinir sisteminin de bulunduğu birçok sistemi etkileyebildiği bilinmektedir. COVID-19 geçiren 236.379 kişinin altı aylık geriye dönük değerlendirmesi, hastaların %33,62’sine nörolojik veya psikiyatrik bir tanı konduğunu, bunların %12,84’ünün ise hayatlarında ilk kez bu tanıları aldığını göstermiştir (DOI:https://doi.org/10.1016/S2215-0366(21)00084-5).

Mevsimsel grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonları ile karşılaştırıldığında riskin artmış olduğu ve bu risk artışının, özellikle ağır COVID-19 tablosu gelişen hastalarda daha belirgin olduğu bildirilmiştir. Klinik gözlemler, COVID-19’un nöropsikiyatrik bozuklukların gelişimi ile ilişkili olabileceğini desteklemektedir.


COVID-19 seyrinde birçok farklı mekanizma ile sinir sistemi bozuklukları gelişebilir. Hastalığın meydana getirdiği solunumsal yetmezliğin neden olduğu oksijen eksikliği ve karaciğer ve böbrek yetersizlikleri beyin metabolizması ve fonksiyonlarında bozulmaya, pıhtılaşma yatkınlığı ise beyin damar hastalıklarına yol açabilmektedir. Ayrıca, yoğun bakım koşullarında tedavi gerektiren COVID-19 hastalığı, aralarında bilişsel yetilerde bozulma, psikiyatrik bozukluklar ve kas güçsüzlüğünün de bulunduğu yoğun bakım sonrası sendrom gelişimine neden olabilmektedir. Birtakım nörolojik bozukluklar ise enfeksiyonla tetiklenen immün aracılı mekanizmalarla gelişmektedir. Seyrek olarak, virüs antijenlerine karşı oluşan bağışıklık yanıtı, moleküler benzerlik mekanizması ile sinir dokusuna yönelebilmekte, bunun sonucunda beyin, omurilik, sinir ve kas hastalıkları gelişebilmektedir.

Tüm bunlardan başka, virüs doğrudan sinir sistemine yayılarak (nöroinvazyon) sinir dokusu hastalığı meydana getirebilir mi (nörovirülans)? Aralarında SARSCoV- 2’nin de yer aldığı insan koronavirüslerinin (hCoV-OC43, hCoV-229E, SARSCoV ve MERS-CoV) sinir sistemi dokusuna yayılma potansiyelleri göz önüne alındığında bu, olası bir senaryodur. COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden kişiler üzerinde yapılan otopsi çalışmaları, sinir sistemi hasarının büyük oranda virüsün doğrudan sinir dokusunu enfekte etmesinden değil, dolaylı etkilerden kaynaklandığını düşündürse de, vakaların en azından bir kısmında beyin dokusunda virüs varlığı gösterilmiştir.

Olası senaryolar

SARS-CoV-2 ve diğer insan koronavirüslerinin sinir sistemine geçişi için öne sürülen mekanizmalardan biri koku sinirleri boyunca yayılımdır. Koku sinirleri epitel hücrelerinde virüsün hücreye giriş için kullandığı ACE2 reseptörünün varlığı ve hastalık süresince gelişen koku duyusu yitimi sırasında manyetik rezonans görüntülemede beyindeki koku yolaklarında anormal sinyallerin saptanması bu mekanizmanın olası olduğunu desteklemektedir (DOI:https://doi.org/10.1001/jamaneurol. 2020.2125). Virüsün tat duyusunu taşıyan sinirlerle taşınabileceği de düşünülmektedir, virüs antijenlerinin beyin sapında saptanması bu görüşü destekleyicidir (DOI:https://doi.org/10.1016/S1474-4422(20)30308-2). Diğer bir olası mekanizma ise kan dolaşımı yoluyla sinir sistemine geçiştir. Beyin dokusunu kandan ayıran kan-beyin bariyerinin hasarlanması virüsün sinir sistemine geçmesine izin verebilir.

Uzun COVID (Long-COVID), COVID-19 sonrası gelişen, halsizlik, nefes darlığı, kas ağrıları, bilişsel etkilenme, mide-bağırsak sistemi ve kalp rahatsızlıkları belirtileri ile seyredebilen ve henüz iyi karakterize edilememiş bir sendromdur. Altta yatan mekanizma tam olarak aydınlatılamamıştır; uzun süreli doku hasarı, virüsün vücutta kalmaya devam etmesi ve süreğen iltihabi durumun yanı sıra, beyin dokusunda meydana gelen değişikliklerin de sendromun gelişiminde rol alabileceği öne sürülmektedir.

Sonuç olarak, COVID-19, değişken mekanizmalarla sinir sistemini etkileyebilen bir hastalıktır. Mevsimsel grip ve diğer solunum yolu hastalıklarına kıyasla nörolojik ve psikiyatrik tabloların daha sık gelişmesi, hastalığın akut dönemi sonrasında da ayaktan klinik izlem ve rehabilitasyon gerekliliğine işaret etmektedir.

Özlem Kayım Yıldız


*Bu yazı HBT'nin 266. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Kayım Yıldız