COVID-19 ile mücadelede hayatlarını kaybeden tüm sağlık çalışanlarının anısına…

Özlem Kayım Yıldız
COVID-19 ile mücadelede hayatlarını kaybeden tüm sağlık çalışanlarının anısına…

Ülkemizde ilk COVID-19 vakasının saptandığının resmi olarak açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden bugüne dek 335 sağlık çalışanını COVID-19 nedeniyle kaybettik (www.siyahkurdele.com, 8 Ocak 2021 itibariyle). Kaç sağlık çalışanının SARS-CoV-2 ile enfekte olduğu net olarak bilinmemekle birlikte, bu sayının en az 150.000 olduğu bildirildi. Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 1 milyon 33 bin sağlık çalışanı olduğu düşünüldüğünde sağlık çalışanları nüfusun %1,2’sini, bugüne kadar bildirilen tüm vakaların ise en az %7’sini oluşturuyor. Bu bulgu, sağlık çalışanlarının toplumdan altı kat daha fazla enfekte olduklarına işaret ediyor. Üstelik sağlık çalışanlarının birlikte yaşadıkları aile bireylerinin de enfeksiyondan sıklıkla etkilendiklerine ilişkin gözlemler mevcut. Ancak ne yazık ki COVID-19, ülkemizde meslek hastalığı olarak kabul edilmedi.

Ülkemizde sağlık çalışanlarına seroprevalans (serumda geçirilmiş enfeksiyona ilişkin antikor tespiti) çalışmaları veya düzenli olarak tanısal test yapılmadığı için gerçekte enfekte olan sağlık çalışanı sayısını bilmemiz mümkün değil. Belirtisiz veya hafif belirtili vakalar da düşünüldüğünde gerçekte sayının bildirilenden daha yüksek olması olası. Avrupa, Asya ve Afrika ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 127.480 sağlık çalışanını kapsayan 49 seroprevelans çalışmasının meta- analizine göre sağlık çalışanlarında SARS-CoV-2 antikor pozitifliği oranı %8,7. Enfekte olan sağlık çalışanı oranı Çin’de ABD ve Avrupa’dan daha düşük. Yeterli kişisel koruyucu donanımın temin edilmesinin yanı sıra Çin’de salgının başında sağlık çalışanlarına eğitim verilmesi daha az enfekte olmalarına neden olmuş olabilir (Galanis P, Vraka I, Fragkou D, et al. J Hosp Infect. 2020;108:120-34.).

Pandemi kliniklerinde çalışmak ve kişisel koruyucu donanım eksikliği artmış enfeksiyon riski ile ilişkili olsa da yüksek riskli kabul edilen birimler dışında çalışanların da enfeksiyona yakalanabildikleri gerçeği göz ardı edilmeden tüm sağlık çalışanlarına yeterli sayı ve kalitede kişisel koruyucu donanım sağlanmalı. Çalışanlar ağır hastalık için bireysel riskleri açısından değerlendirilmeli ve iş planları bu doğrultuda belirlenmeli. Aşı ile korunmanın mümkün olduğu tüm hastalıklarda olduğu gibi, COVID-19’a karşı öncelikli olarak aşılanmaları sağlanmalı.


En alt sırada Meksika ve Türkiye

Türkiye, milyon nüfus başına düşen sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetler çalışanları sayısında OECD ülkeleri içerisinde Meksika’dan sonra en alt sırada (https://doi.org/10.1787/888934017215). 1.000 kişiye düşen doktor sayısında ise Hindistan ve Güney Afrika’dan sonra alttan üçüncü sırada. Bu veriler ülkemizdeki sağlık çalışanlarının, olağan koşullarda da ağır bir iş yükü altında çalıştıklarına işaret ediyor.

Pandemi ile birlikte, hastalarla yakın temasta bulunmaları nedeniyle artmış olan enfeksiyon riskine ek olarak sağlık çalışanlarının iş yükünde olağan dışı bir artış oldu ve emeklilik, istifa ve izin hakları kaldırıldı. Sağlık sisteminin en önemli bileşeni olan sağlık çalışanları, travma sonrası stres bozukluğu ve tükenmişlik sendromu için risk altındalar. Ayrıca toplumda stigmatizasyona uğruyor ve sözel ve fiziksel şiddet görüyorlar. Tüm bunlara ek olarak ülkemizdeki sağlık çalışanları, çalıştıkları coğrafyadaki yerel salgın verilerine dahi ulaşamıyorlar.

Alkışlar sustu. Sağlık çalışanları toplumdan daha fazla hastalanmaya, olağan dışı koşullarda çalışmaya ve şiddet görmeye devam ediyorlar. Hastaneler kısa sürede inşa edilebilir, tıbbi cihazlar alınabilir ancak eğitimli sağlık personeli sınırsız bir kaynak değildir. Sağlık çalışanlarını güvende tutmayan hiçbir ülke, hastalarını güvende tutamaz.

Özlem Kayım Yıldız

Bu yazı HBT'nin 251. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Kayım Yıldız