2300 yıllık yaşam rehberi

P. Dilara Çolak Y
2300 yıllık yaşam rehberi

Post-modern, post-truth ifadelerini sıkça duyduğumuz, hakikat ve gerçeğin ötesinde yaşadığımız bu çağda bireysel hayatlarımıza bize kılavuzluk etmesi umuduyla bazı Antik felsefe okulları yeniden belirgin hale gelmeye başladı. Bunlardan en önemlisi Stoacılık. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahi devlet başkanı Nelson Mandela’dan, Amerika Birleşik Devleti’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt’e, Harry Potter serisinin yazarı JK. Rowling’den, pazarlama dünyasının ünlü isimleri Tim Ferris ve Ryan Holiday’a farklı işlerle uğraşan başarılı pek çok kişinin yaşam felsefesi haline gelen Stoacılık günümüzde antik dönemde olduğu kadar popüler.

2300 yıllık bu felsefe geleneğinin en belirgin özelliği doğa ve ahlak arasında sıkı bir ilişki olduğunun düşünülmesi. Fiziğin alanı ile değerlerin alanını sıklıkla birbirinden ayıran bizler için bu pek de alışılageldik olmayan bir düşünce. Stoacılar doğa, tanrı, evrensel ilkeler ve akıl arasında bir ayrım yapmazlar. Örneğin ünlü Stoacı Lucius Seneca, tanrının her şeyin içine nüfuz eden evrensel akıl olduğunu söyler; onu evrenin dışındaki aşkın yaratıcı olarak görmez. Bu açıdan Stoacıların materyalist bir varlık görüşü olduğu söylenebilir. Onlar için tanrıya, akla veya doğaya uygun yaşamak özünde bir ve aynı şeydir.

Fakat burada büyük bir sorun gözüküyor, eğer tanrı ve doğa özdeş ise ve doğa en iyiyi meydana getirme amacıyla kendi düzenini oluşturuyorsa, bu durumda insanın özgür iradesinden nasıl söz edilebilir?


İkilik

Stoacılıkta kontrol dikotomisi (ikilik) adı verilen bir ayrım vardır. Khrysippos’un silindiri olarak adlandırılan argüman bu konuyu oldukça iyi bir şekilde özetler: Eğer birisi yokuşun başında duran bir silindiri iterse silindir aşağı doğru yuvarlanır. Fakat yuvarlanması, sadece aşağı itilmesinden kaynaklanmaz; aynı zamanda silindirin kendi şekil yapısı, yani silindirik olma durumu, yuvarlanmaya devam etmesine neden olur. Örneğin aynı dış etken bir kübe uygulansaydı küp, silindir gibi yuvarlanmayacaktı. Çünkü kübün köşeli yapısı bu hareketi engelleyecekti.

Aynı şey insan için de geçerlidir, nedenler bizim elimizde olmayabilir ama bu nedenlere vereceğimiz tepki bizim elimizdedir. Doğa olayları, pandemi, sabah evden işe yetişmek üzere çıktığınızda otobüsün gecikmesi, başarı, ün gibi pek çok şey yalnızca bizim kontrolümüzde olmayan şeylerdir. Günümüzde pek çok kişinin Stoacı felsefeyi yaşam felsefesi haline getirmesinin temel sebebi budur. Stoacı filozof Epiktetos’un deyimi ile “Bazı şeyler bize bağlıdır fakat bazı şeyler bize bağlı değildir.” Bunu içselleştirmek mutlu ve huzurlu bir yaşamın tek koşuludur.

Çoğu durumda doğanın kendi amaçlarına uygun bir düzen içerisinde işlediğini kabul etmekten başka çare yoktur. Başımıza gelen tüm iyi şeyler gibi tüm kötü şeylerin de doğanın ya da yaşamın bir parçası olduğunu bilmek ve tüm bu nedenlerin aslında iyi ya da kötü olmaksızın sadece var olduğunu kabullenmek gerçek bilgeliktir. Çünkü doğa için iyi ya da kötü durum yoktur; bir olayın iyi ya da kötü olması sadece bizim onu ne şekilde gördüğümüze bağlıdır. Yani bir silindir ya da bir küp olmamıza… Doğadaki nedenselliğin varlığında, insanın özgürlüğü ancak kendi tepkilerini belirleme olacaktır. Stoacı Marcus Aurelius’un dediği gibi, “İnsanın bulunduğu her yer her an için bir cennet hatta bir inziva ve huzur alanı olabilir, yeter ki cennet zihinde inşa edilmiş olsun.”

Bu yüzden başımıza ne gelirse gelsin, gücümüz dahilinde olana odaklanmalı ve o durumda yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışmalıyız. Buradaki en iyinin ölçütü ise insanlıktır. Stoacılar, evrensel insan “kozmopolit” kavramını öner sürer. Çünkü “Arı kovanı için iyi olmayan arı için de iyi olamaz.”

Bu yüzden doğanın getirdiklerine karşılık insanlığın menfaatlerini gözeterek sorumluluk almalı ve üzerimize düşen rolü layığıyla yerine getirmek için çabalamalıyız. Zaten başka bir yol da yok gibi gözüküyor.

P. Dilara Çolak

Bu yazı HBT'nin 241. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak