Hasta adam Türkiye ya da Türk hasta: İktisadi bakış

Melih Baş Y
Hasta adam Türkiye ya da Türk hasta: İktisadi bakış

Türkiye ekonomisine ve giderek Türkiye’ye aynı Osmanlı’daki gibi hasta adam nitelemesi gündeme geldi. Almanya’nın eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Joschka Fischer, Türkiye'ye yönelik 'Hasta Adam' benzetmesi yaptı. Ardından da Fransız Le Figaro gazetesi Türkiye hakkındaki analizinde “Türk hasta Avrupa’yı neden kaygılandırıyor” başlığını kullandı. Anımsayalım, bu deyimi ilk kez Rus Çarı I. Nikola Osmanlı için kullanmıştı (9 Ocak 1853, padişah da Sultan Abdülmecid). Meraklısı o tarihteki Osmanlı ekonomisine göz atarsa gerçekten hasta adam olduğunu görecektir.

Bu yazımızda hastalıklar bilimi (patoloji) disiplini ile ekonomiye nasıl yaklaşabiliriz, ona bakalım.

Patolojide hastalıklar dört yönden incelenir. Bu yönleri ele alırken, hastalığı ekonomik hastalık olarak tanımlayacağız.


Nedenbilim (Etyoloji): Ekonomik hastalıkların başlangıcı, daha doğrusu nedenlerinin incelenmesi. Örneğin, ülke ekonomisinin bağışıklık (otoimmun) sistemindeki sorun. Diyelim, girdi açısından dışa bağımlı bir üretim yapısına sahip olma.

Hastalığın gelişimi (Patogenezis): Ekonomik hastalığın oluşum mekanizması, başlangıçtan sonuçlanmasına kadarki bünyesel sürecin incelenmesi. Diyelim, döviz kuru riskinin gerçekleşmesi nedeniyle, yerli üretimde ve giderek dış satımda azalma.

Biçimbilimsel (Morfolojik) değişiklikler: Anatomopatoloji olarak da bilinir. Ekonomik yapıdaki ilgili göze (hücre), doku ve organlardaki yapısal bozuklukların incelenmesi. Örneğin işsizliğin artması, bireylerin, şirketlerin ve dahi devletin borçluluklarının artması, kayıt dışı ekonominin artışı.

Klinik önem: Ekonomik hastalığın klinik açıdan önemli noktalarının incelenmesi. Örneğin borç miktarının gelire oranının belli bir düzeyi aşması, ekonomik yapıdaki öznelerin (diyelim akıl tutulmasına uğratılmış bireylerin, geri bıraktırılmış ezilen ülkelerin mankurtlaşmış -empotans hastası- yöneticilerinin vb.) bu süreci algılamalarındaki ibişleşme, bu ibişleşmenin epidemik (salgın) hale gelmesi.

Bir ülkenin ekonomik yapısının sağlıklılığı incelenirken, 5N1K sorularıyla incelenmelidir. Eşdeyişle; ne kadar ne, nasıl, nerede, ne zaman, neden, kim için ve kim tarafından üretilip dağıtılıp tüketiliyor? Yanıtlar ise çeşitli nicel ve nitel göstergelerle ölçülmelidir. Tanımlayamadığımız şeyi ölçemez, ölçemediğimiz şeyi de yönetemeyiz.

Örneğin mevsimi dışında, diyelim yerel tohumla değil de intihar eden Monsanto tekelinin tohumu ve tarımsal mücadele ilaçlarıyla üretilen, besleyici özelliği de fazlaca olmayan bir yiyecek maddesinin yetersiz miktarda ve üreticinin satış fiyatının çok üstünde, katma değerinin büyük kısmını ülke dışına aktaran yabancı bir marketler zinciri üzerinden yoksul tüketiciye ulaş(ama)ması tablosu hastalıklı (patalojik) bir ekonomik yapıdır. Bu hastalığın sürmesi, ekonomik sistemin entropisini (bozulmaya gidiş özelliğini) artırır. Hele de ters entropik etkinlikler (yerel tohum takası, dağıtım sürecindeki yasal sürecin halk çıkarına düzenlenmesi vb.) yerine entropiyi artırıcı etkinliklerin yoğunlaştırıldığı bir sosyo-siyasal yapı var ise yandı gülüm hem kos helva hem de keten helva!

Ölçümlerden bir demet deve dikeni

İnsani gelişim endeksinde 188 ülke arasında 72.’yiz (14 Eylül 2018’de yeni sıramız belli olacak). OECD Daha İyi Yaşam Endeksi’nde 38 ülke içinde 35. sıradayız.

Ekonomik yapının istihdam sistemi mafiş. İşsizlik özellikle gençlerde yüksek, ayrıca istihdam da kalitesiz. Meteoroloji mühendisi bankada eleman olarak çalışıyor. Sanayi 4,0 için gerekli beşeri sermaye üretimi desen o da mafiş.

Ekonomide sektörel sistemler dengesiz. Sanayisizleş(tiril)me almış başını gidiyor. Tarımda samanı bile ithal eder olduk, tarımla sanayinin bağlantısı kopmuş, hizmetler kesiminde perakendeden finansa halatlar yabancıdan yana kaymış. Kapitalizmin finansallaşmış halinin getirdiği ekonomik depresyona antidepresan dayanmıyor.

Dış ekonomik ilişkilerde dış ticaret açığı var, cari açık var, gelen sermaye gerçek yatırım değil, istihdam yaratmayan finansal yatırım, dengesizlik süregidiyor.

Doğal (fiziksel) sermaye çar çur ediliyor, tersinmez bir sistemin (dönülmez akşamın) entropisi (zifiri karanlığı) doğrultusunda!

Bütçe de açık (saçık pozlar) veriyor.

Eşdeyişle ekonominin bedensel olarak tüm sistemleri arızalı. Yapısal teşhis: İ.T. yani İşbirlikçi Totalitarizm!

Borçluluk rakamımıza bakalım. 2002’den bu yana yurttaşın borcu kat kat artmış, aile geliri içindeki payı da yüzde tek haneliden iki haneliye çıkmış! Dünya, borçlular hapishanesi zaten. Cezaevi doktoru da var: Yeniden yapılanma reçeteleri yazan emperyalist ekonomik-finansal kuruluşlar, düşünce kuruluşları!

Melih Baş


Melih Baş