Kavgalıyız

Ali Akurgal Y
Kavgalıyız

Okurlarımdan Sertaç Erol, beni Dr. Oktay Arslan ile tanıştırdı. Kendisine teşekkür ediyorum. Oktay Bey ile yazışıyoruz. Bir diğerimizi tanımak için yaptıklarımızı yazıyoruz. Oktay bey İTÜ Kontrol Mühendisliği (Bilgisayar ile çift anadal) lisans mezunu, Prof. Gökhan İnalhan hocanın danışmanlığında Savunma Teknolojileri yüksek lisans mezunu. ABD’de Georgia Tech. Robotik’te otonom sistemler üzerinde doktora yapmış.

Benim ileri teknoloji adına yaptıklarımın önemlileri hep savunma sanayiinde. Onun yaptıkları ise yüksek lisansı savunma teknolojilerinde olmasına karşın hep sivil uygulamalarda. Ben, savaşçı ruhlu birisi değilim, “teknolojinin ileri noktaları savunma sanayiinde, ben de o nedenle o işteyim” derim.

Görülüyor ki, sivil işlerde de teknolojinin ileri noktaları var. Var da, Türkiye’de yok. Örneğin, Oktay bey, en son olarak, 350 yolcu alabilen bir Airbus 350 uçağını, yazdığı algoritmalar sayesinde GPS ve ILS olmadan başarılı şekilde alana pilot müdahalesi olmadan indiren ekipte yer alıyor1. GPS, uydular yoluyla yeryüzünde konum belirleme, ILS ise hava alanlarında, pistin yanında yer alan verici istasyondan gelen yayına bakarak piste yaklaşma sistemleri.


Oktay bey ise görüntü işleme ve derin öğrenme algoritmaları ile pisti tanıyor, üzerinde ne yükseklikte olduğunu buluyor, tıpkı bir pilotun, uçağını pisti görerek indirdiği gibi uçağı indiriyor. Oktay bey, Airbus’ın Silikon Vâdisi’ndeki şirketinden önce Tesla’da Model3, S ve X için otoyolda şerit değiştirme algoritmalarına katkıda bulunmuş, Elon Musk ile ortak patentleri var2. Ondan önce de NASA’nın meşhur “jet itki laboratuvarı”nda Mars’ta dolaşacak olan araç için hareket planlama işinde yer almış. Oktay beye, sivil alanda başarılarının devamını diliyorum.

Nedir durum?

Oktay beyin yaptıklarına bakınca, “demek ki, teknolojinin önde giden (leading edge) olanı, illâ da savunma sanayiinde olmuyormuş” diye düşündüm.

Biraz daha derin düşününce, aslında ülkemizdeki hemen her şeyin, “kavga” üzerine kurulu olduğunu görmeye başladım. Bizans’tan kalma ve Cumhuriyetin ilk yıllarında tapusu câmi olarak tescil edilmiş ama müze olarak kullanılan bir eski kilisenin müze vasfının kaldırılmasından sonra elde kılıçla hutbe verilmesinden tutun, neredeyse tüm komşu ülkelerle karada ve denizde kavgalı oluşumuza kadar her olayda “kavga” önde geliyor.

Aslında kavga, daha ilkokulda çocuklara verdiğimiz bir duygu. Sınıf arkadaşının deyim yerindeyse üzerine basarak ondan daha yüksek puan alıp daha iyi bir okula geçme ile başlıyor, üniversiteye girişte de, iş hayatında da sürüyor. Bu genç, yaşı gelip ehliyet alınca trafikte sola dönmek için bekleyen araçları “sağlayıp” en öne “kafa sokmayı” doğal görüyor.

Her şeyle, herkesle kavgalı bir toplum yetiştiriyoruz. Kadın cinayetleri de herhalde buna bağlantılıdır. Siyasette de öyle. Ekonomide bu kavgacılığın bedelini ikide birde “dış mihrakların oyununa gelmek”le ödemiyor muyuz?

Ne olmalı?

Demokrasi, birçok düşüncenin ortaya döküldüğü, çoğunluğun benimsediğinin uygulandığı sistem. Hani ülkemizde pek kabul görmeyen canlılar arasında farklı yapılar ortaya çıkar, bunlardan yararlı olanlar o türe egemen olur diyen evrim kuramı var ya? Demokrasilerde de ortaya dökülen düşüncelerin en yararlı olanı egemen oluyor. Evrim teorisine sıcak bakmayanlar, demokratik yöntemlere de sıcak bakmıyor olmalılar ki, tek seslilik peşinde tüm siyaset. Fark o ki, sesler partiler esasında tek çıkıyor. Partiler arası, gene kavga var.

Kavga, bizi buraya kadar getirdi. 21. yüzyılda “fütuhat” artık yok. Bunun peşinde koşanlar “ilkel toplum” sayılıyorlar. Bunun yerine yönetim bilimlerini, ekonomi ve teknolojiyi kullanarak öne çıkma, uzlaşma ve başkalarını bağımlı kılma var. “Diplomasi” kullanılarak pek çok sorun masada çözülebilir.

Bakalım, bizi bunları kullanarak kim öne çıkartacak?

Ali Akurgal

Ali Akurgal