Sakarya Savaşı-3: Taraflar nasıl hazırlık yaptı?

Ahmet Yavuz
Sakarya Savaşı-3: Taraflar nasıl hazırlık yaptı?

Bir önceki yazıda Sakarya doğusunda yapılacak savaş için yapılan Başkomutanın seferberlik anlamı taşıyan kararlarına ve Ordunun takviye edilmesine yönelik adımlara değinmiştik.

Bu yazıda iki tarafın muharebeler öncesindeki son durumlarına göz atacağız.

Yunan Ordusu geri bölgede bıraktığı birlikler hariç ilerleyen kuvvetlerini 3 kolordu halinde tertiplemişti. Sivrihisar bölgesinde karşılaştıklarının emniyet kuvvetlerimiz olduğunu görünce Türk Ordusunun asli kuvvetleriyle Sakarya doğusunda tertiplendiğini anlamakta gecikmedi. Ankara istikametinde ilerlemesini sürdürdü. Polatlı batısında kısmi bir kuvvet bıraktıktan sonra ana kuvvetiyle doğuya doğru yöneldi. Esas maksadı, Sakarya doğusunda tertiplenen Türk Ordusuna güneyden taarruz etmekti.


Bu maksatla en solda Polatlı karşısında 7. Tümeni bıraktı. Geri kalan üç kolordusuyla 18 Ağustos’ta güneye doğru yöneldi. Daha sonra batıdan doğuya doğru bir hat üzerinde 3. Kolordu, 1. Kolordu ve 2. Kolordu olacak şekilde taarruz için tertiplendi. Türk Ordusu cephesini hem merkezden yarmaya hem de sol yanından kuşatmaya girişecekti.

Komutanların muhakemesi

Komutanlar, başlangıçta batı-doğu istikametinde bir taarruz beklentisi içindeydi. Ancak Yunan kuvvetlerinin güneye doğru çark etmesi üzerine taarruzun güney-kuzey istikametinde yapılacağını kestirmekte geç kalmadılar. Buna uygun düzenlemeler yapıldı.

Batı Cephesi Komutanı 19 Ağustos’ta yaptığı değerlendirmede, Sakarya’ya cepheden yapılacak taarruzu önemsemekle birlikte, esas taarruzun cephenin sol kanadından yani güneyden yapılma ihtimalini kayda değer buldu. Bir gün sonra İsmet Paşa kuşatmanın yanı sıra merkezden de bir yarma ihtimalini yüksek gördü.

20 Ağustos’ta 2 gündür cephenin güneyinde incelemede bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa bazı yargılarda bulundu. Düşmanın geniş bir kuşatma yapma ihtimalini dikkate almakla birlikte, esas olarak yarma denemesinin Toydemir bölgesinde olacağını; kendi karargâhını da Sivri’ye taşıyacağını yazdı. Başkomutan, Fevzi Paşa’nın kesin sonuç yerinde bulunma düşüncesini “pek yerinde” buldu.

Fevzi Paşa ile İsmet Paşa arasındaki yazışmalar 21 Ağustos günü devam etti. Düşmanın niyeti kavranmıştı. Cephenin solunda bir kuşatmaya girişirken merkezde de yarma yapmaya çalışacaktı. Başkomutan, bu yazışmaları okudu. Düşüncelerini aktardı. Bazı önlemler alınmasını emretti.

Batı Cephesi, tertiplenmesini 22 Ağustos günü tamamladı. Muharebe sahasındaki birliklerin en uçtakilerinin bulunduğu hat Ankara Çayı’ndan itibaren Sakarya Nehri’ni önüne alarak Dua Tepe-Polatlı batısı-Yıldız Dağı-Ilıca kuzeyi-Türbe Tepe-Mangal Dağı uzanımından geçmekteydi.

Atılan adım, bir ölçüde mecburiyetten de kaynaklansa, “düşmanı kendi karar ve irademize uydurmak” ilkesinin bir parçasıydı. Yani kendi seçtiğimiz ve kendimiz için uygun, düşman için uygun olmayan yerde muharebeyi kabul etmek… Bu, stratejinin kurallarına uygundu…

Türk ordusunun tertiplenmesi

Başkomutanlık ve Batı Cephesi Komutanlığı karargâhları Alagöz’deydi. En batıda Albay Kazım Özalp komutasında Mürettep Kolordu bulunmaktaydı.

Mürettep Kolordu’nun solunda Albay Halit (Deli Halit) komutasında 12. Grup tertiplenmişti. Onun sol yanında Albay Kemalettin Sami komutasında 4. Grup mevzilenmişti. Daha solda Yusuf İzzet Paşa komutasında 3. Grup bölgesini işgal etmişti. En solda ise Albay Selahattin Adil komutasındaki 2. Grup, Türbe Tepe-Mangal Dağı hattında tertiplenmişti. Mangal Dağı, cephenin ilerisinde bir çıkıntı olarak uzandığı ve Türbe Tepe ile arasından Demirözü Deresi aktığı için kritik bir konumdaydı. Albay Fahrettin Altay komutasındaki 5. Süvari Grubu cephenin sol yanındaydı.

Albay İzzettin Çalışlar komutasında 1. Grup ise Haymana bölgesinde ihtiyatı oluşturmaktaydı.

Muharebe sahasının dışında Afyon ve Sakarya bölgesindeki kuvvetlerimiz vardı.

Kuvvetlerin mukayesesi

Türk Ordusu’nun mevcudu 129.041’di. Ancak Batı Cephesinde Sakarya doğusunda muharebeye katılan asker mevcudu 101.727 idi. Bunun 5.401’i subaydı. 54.572 tüfek, 825 makinalı tüfek, 169 top, 32.137 hayvan, 1284 araba, 2 uçak mevcuttu.

Anadolu’daki Yunan askeri sayısı 183.500 idi. Sakarya’da taarruz eden asker sayısı ise 123.780 idi. Bu sayının 3.780’i subaydı. 75.900 tüfek, 2.768 makinalı tüfek, 286 top, 3.800 hayvan, 600 adet üç tonluk kamyon, 240 adet bir tonluk kamyon, 18 uçak idi.

Yunanlı asker sayısının Türk asker sayısına oranı 1.2’ye 1’di. Tersine olarak subay sayısında 1’e 1.4 Türk ordusu üstündü (3.780/5.401).

Yunan Ordusu Türk Ordusu’na göre tüfek sayısında 1’e 1.4; makinalı tüfek sayısında 1’e 3.4; top sayısında 1’e 1.7; uçak sayısında 1’e 9 üstündü.

Silahların niteliği açısından tam bir değerlendirme yapma olanağı yoktur. Ancak Yunan ordusu İngiltere tarafından donatılmıştı. Oysa Türk ordusu farklı birçok cins ve miktarda silaha sahipti. Rus, Alman vb. ülkelerden, geçmişte temin edilmişti.

Hayvan sayısı ve süvari gücü bakımından Türk ordusu bariz bir üstünlüğe sahipti. Savaşın sevk ve idaresinde bu üstünlük, karşımıza kuvvet çarpanı olarak çıkacaktır.

Sonuç olarak bir Yunan tümeni, yaklaşık iki Türk tümeninden daha üstün bir güce sahipti. Ancak klasik askerî değer yargılarına göre taarruz harekâtı için öngörülen 1’ karşı 3 üstünlüğe Yunan ordusu sahip değildi. Ayrıca askerleri hem yabancı oldukları bir coğrafyada hem de alışık olmadıkları iklim koşullarında muharebe etmek gibi olumsuz bir durumla karşı karşıyaydı.

Bunun yanında lojistik destek açısından da zorluklara gebe bir durum söz konusuydu. İkmal üslerinden uzak oldukları gibi, ikmal yolları üzerinde süvari üstünlüğüne sahip Türk kuvvetlerinin yaratacağı sorunlara karşı hassastı.

Moral üstünlüğü bütün sıkıntılarına rağmen Türk komuta heyetindeydi. Başarılı olunacağına dair yüksek bir inanç vardı. Nitelikli, deneyimli subay ve komutanlar yanında giderek çok daha disiplinli hale gelen imanlı ve itaatkâr Türk askeri, 1. Dünya Savaşı’nın üç büyük komutanının emrinde olmanın güveni içindeydi. Milletin inancı ve coşkusu cepheye egemendi. Haklı bir kavganın doğurduğu bilinç hem vatan diye bastığı topraktan besleniyor hem de ona güç veriyordu. 10 yıla yakın süren muharebelerde karşı karşıya kaldıkları durumlarla korku duvarı çoktan aşılmış; cesaret, moral ve tecrübenin verdiği güç, yatağını arayan su gibi akmaya hazır hâle gelmişti…

Başkomutanın kritik emri

Başkomutan, savunmanın icrası esnasında olabilecek gelişmeleri öngören ve bunlarla nasıl başa çıkılabileceğini belirten sade bir emir verdi. 20 Ağustos 1921 tarihli bu emir, komutanlar ve askerler için rehber niteliğindeydi. Emre göre, “kuvvet ve vaziyet düşmanı mağlup etmeye elverişlidir” ve düşmanın içinde bulunduğu “müşkül durum” da lehimizedir. Muharebe sahasında bazı ileri geri hareketler muhtemeldir. Komutanlar bu durumu doğal karşılamalı, “herhangi bir kıtanın geriye doğru yerinden oynaması halinde komşu kıtalar tam bir metanetle mevzilerini muhafaza etmeli ve söz konusu kıtaya topçu ve piyade ile yardıma koşmalıdır.” Yine komutanlar, “muharebelerin şiddetlendiği anlarda vazife ve yetkilerini tam bir itidal ve sükûnetle dikkate almalı; duygusal davranarak genel durumu zora sokacak kararlar almaktan sakınmalıdır.”

Mustafa Kemal demek tasarım demektir. Sanki olabilecekleri zihninde yaşamış ve askerlerine yaşatmaya çalışmıştır. Zira her şey bu emirdeki tasarıma uygun gelişmiştir.

Bu emrin nasıl canla başla icra edildiğini önümüzdeki haftalarda işleyeceğiz.

Ahmet Yavuz

*Bu yazı HBT'nin 282. sayısında yayınlanmıştır.

Ahmet Yavuz