Bizim insanlarımız…

Doğan Kuban
Bizim insanlarımız…

Daha önce yazdıklarımla örtüşen konuları gündeme getiriyorum. Bu tekrar, kendimi yinelemekten çok dünyanın her köşesindeki bilim insanlarının her geçen gün aynı konuları deşmelerinden kaynaklanıyor. Bu benim yaşımdaki (94) bir ihtiyarı korkutmuyor. Bizim toplumu da ilgilendirmiyor.

Ne var ki Türk halkı başına gelmesi olası gelişmelere ilgi duyacak bir bilgi düzeyine bir türlü ulaşamıyor. Burada nedenlerini anlatmayacağım. Fakat halkın geleceği, bir depremde allak bullak olabilir.

Bu bağlamda söylenen insan ve mal kayıpları çok daha büyük boyutlara ulaşabilir. Savaştan daha büyük bir felaket olabilir. Buna karşı halkın ve idarecilerin çok büyük tedbirler alması gerektiği çok yazıldı. Bugünkü durum fırtınalı denize sandalla çıkmaya benzer. Bu tutumu sadece halkın cehaletine mal etmek doğru değildir. Bu, toplumun ortak ilgisizliğidir.


Toplumun çoğunluğu toplumsal olgulara kayıtsızdır. Bu davranış toplumun uygarlık düzeyi ile ilgilidir.

Otomobil ya da köşk, toplumsal kaygılar ve insan sevgisi yanında uygarlık ölçütü değildir. Bu düşünceler bütün Avrupa uygarlığına temel olarak Avrupa düşünürlerince dile getirilmiş ve savunulmuştur.

Dünya: Cansız bir gezegene doğru

İstanbul çevresini tehdit eden deprem, dünyayı tehdit eden küresel ısınmanın yanında küçük bir doğa olayıdır. Çünkü küresel ısınma yeryüzünü kurutarak canlı yaşamı sona erdirecektir. Bu ısınmanın gerçekleşmesinin ilk işaretleri deniz kenarındaki şehirleri basan büyük dalgaların ortaya çıkması, 60 dereceye çıkan hava ısısı ve hepsinden önemli olan Kuzey Kutbu’nun erimesidir.

Dünya üzerinde yaşayan insan, hayvan ve bitkilerin kuraklıktan yokolması, akan su kaynaklarının kuruması, dünyayı cansız bir gezegene dönüştüreceği kuramına giderek yaygınlık kazandırıyor.

Kısa bir dönem içinde de depreme karşı ilgisiz olan toplumun, canlı yaşamın 200-300 yıl sonra yok olacağı düşüncesine ilgi duyacağını düşünmek komik olur. Oysa dünyada insanları başka gezegenlere taşımaktan başlayarak birçok öneri vardır. Uygarlık buradan başlıyor.

Susuz ölü bir gezegene doğru mu?

Canlıların doğanın tehdidi altında yaşadığı üçüncü tehlike bitkilerin susuz kalmasıdır. Gediz’in kuruduğunu gördüğüm zaman ne kadar üzüldüğümü anımsıyorum. On yaşımda Anadolu’da dereler akardı. Sorun bir müteahhidin derenin suyunu başka amaçla kullanarak para kazanmasıydı.

Gerçi para çağdaş dünyanın en önemli unsurudur. Fakat nüfusu çılgınca artarken susamış toprağı nadasta bırakmak, piyasada ithal edilen domateslerin kilosuna 8-9 lira vermeye neden olabilir. Bu bir satış ekonomisi. Toprak işçileri nasıl yaşayacaklar? Milyonların gereksinmelerine yanıt vermek için sadece devlet yetmez. Devlet belki de yerli ve yabancı uzmanlarla çalışacaktır.

Ölüm kalım mücadelesi

Dünya ölüm kalım savaşına giriyor. Bu süreçte insanlığı dünyayı bilim adamlarının önerileri yönlendirecek ve politikacılar onlara uymaya çalışacaktır. İnsanlık teknolojik bulguları kullanarak yeryüzündeki yaşamı sürdürmeye çalışacaktır. Bundan sonra, umut bitene kadar da herkes kendine tanımlanan ödevi yapmak zorunda kalacaktır.

Bu mücadele yüzme bilmeyen ve kurtulabilmek için dalgalarla boğuşan, benzersiz bir ölüm kalım macerasına girmiş bir dünyanın mücadelesidir. Dünya nüfusu 50-60 derece sıcaklıkta yeraltında yıllarca yaşamak ve çalışmak zorunda kalabilir. Bu ürkütücü evren olayında insan henüz ne yapacağını bilmiyor. Parayı amaç olmaktan çıkarırsak başka gezegenlere göç etmek gerekecek.

Para: Tapılacak kutlu imge

Sevgili okurlar,

Tartışılan ve bazılarının maddi kanıtları olan küresel ısınmanın basamaklarını bilmiyoruz. Paraya bir tür tapılacak kutlu imge olarak bakan insanlar ‘Elle gelen düğün bayram’ diyebilir. Birinci karar o zamana kadar geçecek dönemde Türk toplumunun daha rahat yaşaması.

Eğer aramızda kendi toplumunu gerçekten sevenler varsa şu noktaya bakmalı: Eğitimin alt yapısını da kurarak, bütün dünyayı ilgilendiren teknoloji konuları araştırmaya odaklanmak. Ülkenin temel teknolojik yapısını geliştirmek.. Bunu durmadan yinelememiz gerek.

Bu yazının asıl amacı minimal de olsa, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerin üzerinde çalıştıkları küresel çalışmalara katılmasıdır. Bu örgütlenme hem yakın hem uzak gelecek için aynı değerdedir.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 192. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban