Dipsiz kuyu: Akademik sahtecilik

Edip Emil Öymen
Dipsiz kuyu: Akademik sahtecilik

ABD’de bir kütüphanecinin kitap sevgisi, başına dert açtı. Kitapları koruyayım derken suçlu oldu.

Şöyle olmuş: Halk kütüphanesinden kitap alan, o kitabı okur. Sonra kütüphaneye geri verir. Kütüphane, hangi kitapların okunduğunu, hangilerinin okunmadığını listeler, bir kenara yazar. Okunanları raflarda tutar. Okunmayanları depoya kaldırır. Ya da satar.

Ya “okunmayan” bir kitabı ille isteyen olursa? Kütüphane, o kitabı depodan geri getirir. Ama sattıysa, gidip aynısından bir tane daha alır. Eğer elbette, kitabın mevcudu tükenmediyse?


Kahraman (?) kütüphaneci

Florida’da East Lake Kütüphanesi’ndeki görevli, bari bizim okunmayan kitapları kurtarayım demiş.

Kütüphaneden kitap alma-verme işi dijital kayıt altında. Yazılım, okundu-okunmadı listesine bakıp, okunmayanları kenara ayırıyor. Ama kütüphaneciye sormadan yapıyor bunu. Okunmadığı için “atalım gitsin” listesine göre kitaplar raflardan kaldırılıyor. Oysa tek bir kitabın dahi atılmasına “bizim” kütüphaneci razı değil. Yazılımı (algoritmayı) aldatmaya işte bu noktada karar vermiş.

2.361 kitap okumuş

Sahte bir kimlik yaratmış. Telefon numarası, ehliyet, adres, hepsi gerçek görünümlü ama sahte. Bu sahte kimlikle kütüphaneden kitap almaya, “okumaya” ve geri vermeye başlamış. Ama ipin ucu kaçmış. Bazı günlerde bir kitabı sabah alıp akşam geri verir olmuş. Kütüphane yönetimi, kitap trafiğinden memnun. Kullanımda yüzde 4 artış. Hiç fena değil. “Halkımız, bütün dijital kolaylıklara rağmen eline kitap alıp okumayı seviyor.”

Ama gel zaman git zaman bir de bakmışlar ki bir tuhaflık var. Çünkü bu okur, bir yılda 2,361 kitap ödünç almış. Bir araştırmışlar ki ortada böyle biri yok. Sadece sahte bir hesaptan ibaret. Hesabı açan da o kütüphanenin çalışanı. Hemen işten atmışlar.

Robot hükümdar mı?

Olay, haber olunca ülke çapında bir tartışma da başladı: Bu işi yapan tek kütüphane orası mı? Başka yerlerde durum farklı mı? İyi ama, atılan kitabı tekrar satın almak kaynak israfı değil mi? Tamam da, kamusal bir suç var ortada: Kamu kayıtlarında sahtekarlık.

Yetkililer ve hukuk konuyu tartışadursun, olay şunu tekrar gösterdi: Yazılımı (algoritmayı) hükümdar ilan edenler, ona adeta tapanlar, insanın aklını ve fikir sürecini (muhakemesini) küçümseye küçümseye başımıza daha büyük dertler açacaklar. Çünkü algoritma da hiyeraşik: Bir ATM’de çalışan yazılımla, bir uyduda çalışan yazılım, Vosvos ile Ferrari kadar farklı. Rakkaslı saat de bir robot, ama silikon çipini yerleştiren de bir robot.

Yazılımın “yazdığı”...

“İnsan olmadan, yazılım bir hiç!” yeni bir kavram değil. Bunun en klasik örneği 12 yıl önce yaşandı: Massachusetts Institute of Technology’den üç öğrenci, bilişimle ilgili “gibi” görünen ama tamamen uydurma sözcükleri, gramer kurallarına uygun bir yazıyı algoritmaya “yazdırıp” bilişim makalesi diye yutturdu. Üstelik makale, uluslararası bir konferansta sunulmak üzere kabul edildi. Bunun üzerine gençler olayı açıkladı. Reuters ve CNN bu şahane sahteciliği dünyaya duyurdu.

Olay, MIT’de deney amaçlı yaratılan SCIgen yazılımının marifeti. Yazılım, gerçek ve yapay sözcükleri, gramer kurallarına uygun biçimde bir araya getirdi. Böylece ortaya gayet gerçekmiş gibi görünen ama anlamsız bir teknik yazı çıktı. Zaten bilişimin öylesine yenilikçi bir dili vardı ki makalenin aslını-faslını kaç kişi anlardı?

120 makale iptal

Bu yazılımla, çok yazarlı konferans bildirisi bile yazılabileceğini bir Fransız bilimci gösterdi. Yazılımı “espri” amaçlı kullanan Grenoble Üniversitesi hocası Cyril Labbe, 2010’da Ike Antkare adlı “olmayan” bilimci adına SCIgen’le yazdığı, sürekli birbirine atıf yapan (referans gösteren) makaleler üretti. Bu kişinin, dünyada Albert Einstein’dan daha fazla atıf alan bilimci olduğunu ispatladı (!).

Labbe’nin araştırması sonucunda Alman yayıncı Springer ve Amerikan Elektrik-Elektronik Mühendisliği Enstitüsü (IEEE), yayınladıkları akademik dergilerdeki 120 makaleyi silmek zorunda kaldılar: Çünkü, bunların yazılımla “yazdırılmış” sahte makaleler olduğu anlaşıldı.

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 24.02.2017 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Edip Emil Öymen