Yeni ve ilginç olanı ararken yanılmak

Özlem Kayım Yıldız Y
Yeni ve ilginç olanı ararken yanılmak

İçinde yaşadığımız bilgi çağında yalan haberlerin sağlık, politika, ekonomi ve iklim krizi gibi yaşamsal konularda insanları yanıltabileceği ve bireyin ve toplumun iyilik haline zarar verebileceği kaygısı giderek artmakta. Üstelik, ‘Gerçek, ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır’ sözünü haklı çıkarırcasına yanlış haberlerin ve söylentilerin ya da bulguları tekrarlanamayan bilimsel araştırmaların daha çok dikkate alındığına ilişkin çarpıcı örnekler var.

Soroush Vosoughi ve arkadaşlarının Science dergisinde 2018’de yayınlanan araştırmaları, 2006-2017 yılları arasında Twitter’da yaklaşık üç milyon insan tarafından 4,5 milyon kez tweetlenen, politika, terörizm, doğal felaketler, bilim, şehir efsaneleri ve ekonomi konularında yaklaşık 126.000 söylentiyi konu aldı.

Araştırmacılar, yalan haberler içerisinde en çok yayılan %1’lik dilimin 1.000-100.000 insana ulaştığını, oysa gerçek haberlerin çok nadiren 1.000’den fazla insana ulaştığını saptadılar. Daha geniş bir insan topluluğuna yayılmanın yanı sıra, yalan haberlerin yayılım hızı da daha yüksekti. Muhtemelen bu bulguların nedenleri, yalan haberlerin daha yeni (‘son dakika’), alışılmadık içerikli olması, insanların yeni ve ilginç bilgileri hızla paylaşma konusunda hevesli olmaları ve bu haberlere şaşırma, korku, tiksinme gibi daha fazla duygusal tepki vermeleriydi. Çalışmanın dikkat çekici bulgularından biri ise robot hesapların gerçek ve yalan haberleri aynı hız ve oranda yayması idi; yalan haberlerin yayılımından esas olarak insanlar sorumluydu (https://doi.org/10.1126/science.aap9559).


Tekrarlanabilirlik sorunu

Marta Serra-Garcia ve Uri Gneezy’nin 2021 Mayısında Science Advances dergisinde yayınlanan makaleleri, sorunun bilim okuryazarlığının zayıf olduğu sosyal medya platformları ile sınırlı olmadığını göstermek açısından önemlidir. Araştırmacılar, sosyal bilimler alanındaki araştırmalarda tekrarlayan deneylerle aynı bulguların elde edilememesi ve bulguların seçici bir biçimde yayınlanması anlamlarını taşıyan replikasyon (tekrarlanabilirlik) krizi ile makalelerin atıf sayısı arasındaki ilişkiyi araştırdılar.

Tekrarlanabilirlik krizi, elde edilen verilerin karar verme süreçlerinde kullanılmasını engellemesi ya da geciktirmesi ve halkın bilimsel bulgulara güvenini erozyona uğratması gibi nedenlerle önemli bir sorun. Serra-Garcia ve Gneezy, bulguları tekrarlanamayan makalelerin, tekrarlanabilir olanlara göre daha fazla atıf aldığını gösterdiler. Üstelik söz konusu makaleler, bulgularının tekrarlanabilir olmadığı gösterildikten sonra da atıf almaya devam ettiler (https://doi.org/10.1126/sciadv.abd1705).

Makalelerin atıf alması en azından kısmen ‘ilginç’ bulgular bildirmeleri ile ilişkili; söz konusu ister sosyal medya platformu ister prestijli bir bilimsel dergi olsun, insan, ilginç, yeni, çığır açıcı, şaşırtıcı olana kayıtsız kalamıyor.

Anlaşılan yanlış haber doğru haberden, kötü bilim iyi bilimden daha ilgi çekici. Bilimsel sürecin bir ilerleyiş olduğu kabul edilirse ileriye doğru büyük adımlar atılmasını sağlayacak çarpıcı verilerin dikkat çekici olması anlaşılabilir, bununla birlikte bu ‘şaşırtıcı’ veriler daha dikkatli ve eleştirel bir biçimde analiz edilmeli.

Özlem Kayım Yıldız / [email protected]

*Bu yazı HBT'nin 293. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Kayım Yıldız