Gerçek sanallık…

Tevfik Uyar
Gerçek sanallık…

Bugün 3 Ağustos. Kayda geçsin. Az evvel haber sitelerinde şöyle bir son dakika haberine şahit olduk hepimiz:

"Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli'yi RT'ledi"

Bu haber, ya da bu hadisenin bir şekilde "önemli" bir haber olması, geçtiğimiz günlerde benim de "Twitter'da değindiğim" bir kavramın gerçekten, ama gerçekten pek harika bir örneği: Gerçek sanallık...


Terim herkese tanıdık geliyor olmalı. Zira kökeni "sanal gerçeklik". Orijinali, sanal olarak bir gerçeklik ortamı kurgulanmasını ifade ediyor. Ancak toplumbilimci Manual Castells tarafından küçük bir müdahaleye uğratılarak ters çevrilmiş.

Baştan başlayacak olursak "sanal gerçeklik" kavramı tiyatrodan ileri gelir. 1938 yılında Antonin Artaud tarafından tiyatrodaki karakterler ve sahneyi tanımlamak için kullanılmış. Bugün kullandığımız "bilgisayar ortamında simüle edilen fiziki ortam" şeklindeki popüler tanımını ise 90'larda kazanmış. Pek çoğumuzun bildiğini tahmin ettiğim, 1992 yapımı Bahçıvan (The Lawnmover man) filminin bu tanımın popüler ve bilinir hale gelmesinde büyük katkısı var.

Kavramın "sanal mekân ve zaman" ile ilgili içeriği sosyal bilimlerde kendine farklı bir yer buldu. Başta iletişim teknolojileri olmak üzere yeni teknolojilerin insanın zaman ve mekân algısını değiştirdiği fikrini "zaman-uzay (ya da mekân) sıkışması" adı altında kavramsallaştıran kişi coğrafyacı David Harvey'dir.

Bu fikre göre, insanın sosyal örgütlenmesinde gerçek mesafeler ve fiziki mekân önemini yitirmiştir.

Yüz yıl önceki toplumlarda olduğu gibi komşularınızı tanımak zorunda değilsinizdir artık. Yaşadığınız bölgedeki kimselerle etkileşime girmek zorunda da değilsinizdir. Buna karşın çok uzaklardaki biriyle sürekli iletişim ve paylaşımda olabilir, hatta ve hatta yüzyüze görüştüğünüz kişilerden daha çok şey paylaşabilirsiniz. Artık mekânın bir belirleyiciliği kalmamıştır; özellikle "üretimin" el ve malzeme ile değil, bilgiyle yapıldığı işlerde, mekân tamamıyla önemini yitirmiştir. En basit haliyle, kahve dükkanlarını ofis olarak kullanan insanların sayısının artışını düşünün. İnternet bağlantısı olduğu sürece, herhangi bir mekân, işyeri olarak tasavvur edilebilir. Dünya'nın farklı yerlerindeki insanlar birlikte bir dergi çıkarabilirler, sosyal sorumluluk adına büyük bir eylem başlatabilirler, bir kampanyaya dahil olabilir, birlikte protestoda bulunabilirler.

İşte Manual Castells de tam da bu nedenle, Harvey'e benzer şekilde -ve onun kavramsallaştırmasını da kullanarak- artık sanal olan bir gerçeklikten değil, gerçek olan bir sanallıktan bahsediyor olduğumuzu söyler.

Tanım gereği sanal olan gerçeğin sembolik temsilleridir. Gerçek ise gerçekte var olandır. Lakin Castells'e göre gerçeklik de ancak sembollerle temsil edildiğinden esasında zaten sanaldır. Fark şuradadır: Günümüz teknolojisi, sembollerin aktarım şekil ve hızını değiştirmiştir ve bunda etkin olan medya bu sayede gerçeği de dilediği gibi bir temsile dönüştürebilir. Bu da elbette sadece mekânı ve zamanı değil, gerçeği de nasıl algıladığımız üzerinde büyük bir etki yaratır.

Şimdi gelelim örnek hadisemize: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Twitter hesabı onun sanal bir temsilidir. Bahçeli'nin tweet'i de öyle. RT'lemek ise, tasdik etmenin sanal bir temsilidir. Ayrıca haber olacak kadar değer taşıması bazı gazeteciler ya da kamuoyu tarafından demokrasinin, uzlaşmanın ve benzerlerinin bir sembolü olarak görülmesinden kaynaklanır. Bu haberin nasıl verildiği de, onu nasıl bir gerçeklik olarak algıladığımız üzerinde etkilidir.

Castells'e göre dilimiz gerçekliği, medya dilimizi, metaforlar medyayı oluşturur. Medya aynı zamanda da kültürümüzü yaratır. Her şeyden önce Twitter üzerinden "X kişisi Y kişisini takibe başladı", "X kişisi Z kişisini engelledi" ya da "Ünlüler Twitter'da neler söyledi" şeklinde, sıklıkla görmeye başladığımız tüm o haberler de, Twitter'ın dil, medya, metafor ve kültür arasındaki ilişkinin ne boyutta bir dinamosu olduğunu göstermek açısından önemli örneklerdir.

İnternet virallerinin gündelik hayatımıza nasıl sızdığı, dilimizi nasıl değiştirdiğine değinmiyorum bile...

Velhasıl; yaşadığımız çağda, bulunduğumuz mekânda, içerisinde durduğumuz "gerçek sanallık" küresi de tam olarak budur.


Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.