Neden yaşlandıkça zaman daha hızlı geçiyor diye düşünüyoruz?

Öne Çıkanlar Toplum
Neden yaşlandıkça zaman daha hızlı geçiyor diye düşünüyoruz?

Orta yaşlılar ve yaşları daha geçkin kişiler sıklıkla zamanın su gibi akıp geçtiğinden yakınırlar. Çoğu kişinin yaşlandıkça zamanın çok daha hızlı geçtiği duygusuna kapılması bu insanların pişmanlık duymalarına da yol açabilir. BBC köşe yazarlarından ruhbilimci Claudia Hammond’a göre, “yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiği duygusu çağlar boyunca süregelmiş en gizemli konulardan birini oluşturuyor.” Neyse ki, bu giz perdesini  aralama çabaları ilginç birtakım bulguları da beraberinde getirdi.

Örneğin, 2005 yılında Münih Maximilian Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Marc Wittman ve Sandra Lenhoff, yaşları 14 ile 94 arasında değişen 499 katılımcıdan zamanın akışı konusundaki duygularını “çok yavaş”tan “çok hızlı”ya uzanan değerlendirmelerden yola çıkarak araştırdıklarında, deneklerin zamanın akışıyla ilgili algılarının görünürde yaşla birlikte bir artış göstermediğine tanık oldular.

Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun saatin acımasız bir hızla tıkladığı duygusuna kapıldıkları görüldü. Ancak daha uzun süreler-örneğin, onyıllar- söz konusu olduğunda, belli bir örüntü ortaya çıktı: daha yaşlı kişiler arasında genelde zamanın daha hızlı aktığı algısı egemendi. Bu kişilerden yaşamlarını daha ayrıntılı bir biçimde değerlendirmeleri istendiğinde, 40 yaşın üzerindeki katılımcıların çocukluklarında zamanın daha yavaş geçtiği ve yeniyetme yıllarından erken erişkinlik dönemine dek bu akışın giderek hızlandığı duygusunu paylaştıklarına tanık olundu.


Yaşları daha geçkin olan kişilerin böyle bir duyguya kapılmalarının somut birtakım nedenleri var. Zamanı nasıl algıladığımız söz konusu olduğunda insanlar bir olayın süresini ya olayın yaşandığı sırada ileriye dönük olarak, ya da olay olup bittikten sonra geriye dönük olmak üzere, iki farklı bakış açısından değerlendirebiliyorlar. Ayrıca, kişinin zamanla ilgili deneyimi  neler  yaptığına ve bu konuda ne gibi duygular yaşadığına  göre farklılıklar gösteriyor.

Nitekim, doyasıya eğlendiğimizde zaman gerçekten de uçup gidiveriyor. Yeni bir serüvenin yaşanması, insanlara o anda zaman çok daha hızlı geçiyormuş gibi görünebilir. Ancak sonradan tüm o yaşananlar anımsandığında, insanlara çok daha sıradan deneyimlerden daha uzun sürmüş gibi gelebilir.

Peki, ama neden? İnsan beyni yeni deneyimleri belleğe kodlarken, alışılagelmiş ya da bildik deneyimler  yaşandığında böyle bir kodlamaya gitmiyor. Geriye yönelik yargılarımız da belirli bir zaman diliminde kaç tane yeni anı oluşturduğumuza göre değişiyor. Bir başka deyişle, bir hafta sonu kaçamağında belleğimizde ne denli yeni anı biriktirirsek, yaşadığımız o deneyim de bizlere sonradan o denli uzun sürmüş gibi gelebiliyor.

Hammond’un “tatil çatışkısı” adını verdiği  bu olgu, görünürde, yaşlandıkça geriye bakıldığında zamanın insanlara neden çok daha hızlı geçmiş gibi algılandığı yönündeki en iyi ipuçlarından birini sunuyor.

Çocukluktan erken erişkinliğe uzanan dönemde, insanlar çok sayıda yeni deneyimlerden geçip, sayısız yeni beceriler edinirler. Ancak erişkinlik döneminde yaşam çok daha tekdüzeleşir ve çok daha az sayıda alışılmadık anlar yaşanır. Sonuçta, yaşamın ilk yılları kişinin özyaşamsal anılarında oldukça aşırı bir biçimde temsil ediliyor, ve sonradan üzerinde düşünüldüğünde, çok daha uzun sürmüş gibi görünüyor.

Doğal olarak, bu durum insanların yaşlandıklarında zamanın akışını yavaşlatabilecekleri anlamına geliyor. Öyle ki, insanlar beynin etkinliğini canlı tutup, sürekli yeni beceriler ve görüşler öğrenerek, yeni yerler keşfederek zamanla  ilgili algılarını değiştirebilirler.

Derleyen: Rita Urgan

Kaynak


*Bu yazı HBT'nin 53. sayısında yayınlanmıştır.