Nasıl bir politika?

Ali Akurgal
Nasıl bir politika?

Önceki yazımda Serdar Kıykıoğlu’nun Türkiye’de ve ABD’de iki ayrı çalışma yürüttüğünü yazmıştım, olayın derinliğine anlaşılması için bir kısım ayrıntıyla yer vermem gerektiği ortaya çıktı. Serdar bey, Ankara’daki çalışmada fikir babası ve danışman. ABD’de ise ekibin teknolojiden sorumlu ortağı. İki tarafta çalışmalar aynı zamanda başlamış değil. Ama ikisi de günümüzde benzer noktada, her iki ürün de ticarileşme aşamasında. Sonuçta amaç ağrıyı bastırmak olsa da, ürünlerin tasarım farklılıkları var. Türkiye’deki ürün, üniversite (ODTÜ) sanayi iş birliği ile ortaya çıkartılmış.

Ankara’daki ekibin elini kolunu bağlayan ve süreci uzatan bir dizi “ülkeye has” etken var. ABD’deki ekibin önü görece daha açık. Zâten Serdar beyin yazısı, bunları ele alıyordu. Bu örneğe özel olmayan, genel olan, Türkiye’deki yavaşlatıcı etkenleri; kavramsal tasarım, ürün tasarımı ve ticarileşme aşamalarını, üniversite sanayi ilişkisini, ARGE reformuna ışık tutması amacıyla ileriki yazılarımda irdelemeye ve engellerin giderilmesi için öneriler sıralamaya çalışacağım.

Ürünün uluslararası kilo fiyatı, yüz bin USD’ler mertebesiyle, Türkiye’nin ihraç mallarının ortalama kilo fiyatını kat kat aşıyor. Bu denli ileri teknoloji içeren ve “yükte hafif pahada ağır” bir ürün ile sonuçlanan bir geliştirmeyi Türkiye’de ABD ile aynı zamanda tamamlamamız, kıvanç verici, çok önemli. Bu başarıyı yaygınlaştırmalıyız; yaygınlaştırmak zorundayız.


Gönencimizi yukarı taşımak istiyoruz. Dış ticarette, sattığımızdan çok alıyoruz. Aradaki farkı kapatıp, dış ticaret dengesini tersine çevirmemiz gerek. Bunu sağlayacak politikalarımız olmalı. Ama gidiş, pek de o yönde değil. Senelerdir ilk defa bir üç aylık dönemde büyüme “eksi” oldu; küçüldük. Daha az ürettik, daha az kazandık, gönencimiz de biraz düştü.

Teşvikler istenen etkiyi yapacak mı?

Hükümet, ilk ağızda daha fazla üretmek, daha fazla satabilmek için gerekli özendirmeleri yatırımcılara sağladı. Bunun etkisiyle önümüzdeki yıllarda, üretim artacak, ihracat da yükselecektir. Ama bizi arzu ettiğimiz gönenç düzeyine çıkartacak miktarda değil. Çünkü, aynı pazarlara aynı malları satıyoruz. Gerçi, o mallarımıza yeni pazarlar yaratmak için, Cumhurbaşkanı o ülke senin bu ülke benim dolaşıyor ama, gittiği ülkelerin alım gücü görece kısıtlı.

Alım gücü yüksek olan ülkelere satacak “yükte hafif pahada ağır” bir ürünümüz de pek yok. İhraç ürünlerimizin ortalama kilo fiyatı 1,60USD. Ancak iki kişinin taşıyabileceği bir sandık mal satıyoruz, 100 USD ediyor. Ama taşıyanların cebinde 1.000’er USD’lik birer akıllı telefon var!

Denebilir ki, işte hükümet verebileceği her türlü teşviği verdi. Artık sanayi, gerisini yapsın! Sanayi, hemen bugün, sanki kırk yıldır yapıyormuşçasına, Müfit Akyos’un ısrarla üzerinde durduğu “Kelebeklerin Göçü”nü geriye çevirecek olanakları sağlasa, kelebekler Türkiye’de işe koyulsa, üniversite sanayi işbirliği verimli biçimde sağlansa, iki senede kavramsal tasarım, iki senede ürün tasarımı yapılsa, üretim modeline de bir senede geçilse, ilk meyveyi beşinci senede alırız.

Fakat, sanayiye kredi vermek veya vergi indirimi sağlamak, sanayicinin bu süreci uygulamasına yol açmıyor. Serdar Kıykıoğlu’nun yaptığı gibi Türkiye üzerinde kanat çırpan, Ankara’daki ekibin yaptığı gibi de cesaret ve özveri ile işe koyulanlar gerek. Politikalar bunlara yol açmalı.

Geçen yazımda sözünü ettiğim nevromodülatörün uluslararası pazarda, günümüzdeki satış fiyatı 25.000 USD; ağırlığı 37gr. Kilo fiyatı 675.000 USD. Akıllı telefonu suya götürüp susuz getirecek kadar. Bizim ihracat ortalamamızın dört yüz bin katından fazla. Kuşkusuz, bugün başlansa, beş sene sonra, her sene kilo fiyatı 50.000 USD’nin üzerinde üç ürün çıkartsak, ekonomiye etkisi ne olur, en iyi değerlendirebilecek yazarlarımızdan biri Bayram Ali Eşiyok.

Ali Akurgal

*Bu yazı Aralık 2016'da HBT Dergi'de yayınlanmıştır.


Ali Akurgal