Okullarımızın ‘müfredat’ sorunu…

Bozkurt Güvenç Y
Okullarımızın ‘müfredat’ sorunu…

Gelişim ve çağdaşlık şartlarını yerine getiremeyen ülkemizde, milletçe sığındığımız bir mazeretimiz var: “Eğitim sorunu” deyip geçiyor; ama eğitim sorununu ele alamıyoruz. Hatta her öğretim yılında bakanları ve yönetmelikler bir kaç kez değiştirildiği —halde  değil— için, sorunlar çoğalıyor.

Referandum sınavında evet mi hayır mı sürerken, uluslararası PİSA yarışmasının sonuçları açıklandı. (PİSA adı bana ünlü Piza kulesini hatırlatır. Yıkılmaması için yapılanları bilsek üzülürdük.) Durum iç açıcı değil. Okul eğitimindeki yerimiz ve sıramız her yıl biraz daha düşüyor, derken... Eğitim-Bir-Sen’in ‘Yeni Müfredat’  önerisi (Osmanlıca bilinenlerin ayrıntıları) açıklandı.

Okul eğitiminde Müfredat, haftalık ders programı karşılığında kullanılır. Sanılır ki, aslını esasını bildiğimiz öğretimin ayrıntıları açıklanıyor. Oysa yıllardır Milli Eğitimi yönetenler ne öğretimi, ne eğitimi biliyor ne de bilmediklerini; desem belki yanılabilirdim; iyi biliyorlar yapmak istediklerini…


Bu konuda öğrendiğim ama Milli Eğitim’de uygulanmayan birkaç temel ilkeyi açıklamaya çalışıyorum.

  • Osmanlıca Talim–Terbiye yerine Türkçe ‘Öğretim ve Eğitim’ diyorduk; son yıllarda öğretim de düştü, Eğitim kaldı. Oysa Milli Eğitim’de Yüksek, Temel ve Mesleki Öğretim yapıyoruz.
  • İletişim çağında eğitim sürecini, öğretim programı gibi algılıyor, haftalık derslerin ‘Müfredatı’nı (ayrıntılarını) tartışıyoruz. Ulusal sorunlarımızın çözümünü ayrıntılarda bulacağımızı sanıyoruz.
  • Eğitimi yönetenlerle yönetmelikleri sürekli değiştiriyoruz. Eğitim yönetimini bilmiyor, biliyormuş gibi davranıyoruz
  • Sonuç; eğitim ve yönetim sorunları gündemden düşmüyor.

Ben de bilmiyormuşum, yabancı bir uzmanın, ‘Bu okulu nasıl yönetiyorsunuz’? sorusuna, ‘Ne öğretimi ne yönetimi biliyoruz’ yanıtımla burs kazandım. Öğrendiğimi sandığım çağdaş eğitim sürecini bu yazımda açıklamaya çalışıyorum. 

Çağdaş Eğitim

Bizanslı eğitimciler, 1055 yılında felsefe eğitimi yapacak bir okula dördü dil, üçü sanat, biri bilim (astronomi) olmak üzere yedi sanat önermişler. Bu ‘yedi sanat,’ sonraki yüzyıllarda Avrupa’da kurulan yüksek okullara ‘Liberal Arts’ (özgür sanatlar) olarak girmiş, Üniversitede temel bilim olmuş. Biz ‘özgür sanatlar’ dan sakınıyor;  ‘Fen-Edebiyat Fakülteleri’ kuruyor; barış isteyeni atıyoruz.

Felsefeci Locke (1700), ‘İnsan, eğitimle insan oldu!’ demiş. Yirminci yüzyılın eğitim filozofu John Dewey, ‘İnsan her yaptığını öğrenir, ama, her öğrendiğini yapmaz; ona doğruları yapma fırsatı verin,’ diyormuş. Bize her okulda bir işyeri açın ve Talim-Terbiye Dairesi yerine, Bakan üstünde Milli Eğimim Kurulu önerdi (1925). İkisini de yapamadık; ne okul vardı ne de okul açacak işyeri. Köy Enstitülerini  daha kurulurken demokrasiye kurban ettik

Eğitim ve öğrenme okulla sınırlı değil. Okulöncesi, Aile Ocağı’nda başlıyor okul sonrası, hayat boyu sürüyor. Kişilik yapısı erken yaşta ailede çatılıyor. Yediden yetmişe pek değişmiyor – ataların söylediği gibi.

Okulöncesi kurumların ve öğrencilerin sayısı sürekli artıyor ama, bu eğitimin hedefi çocuklar değil, yurttaşlık eğitimi almamış ana - baba ve yetişkinlerin eğitimi olmalı. Biz bu eğitimi medyaya bıraktık. Bu koşullarda okulöncesi eğitimden bir mucize beklenebilir mi?

Çağdaş ülkelerin Eğitim Bakanlıklarında 5-6, M.E.B.’ de en az 50-60 genel müdürlük var. Sorun ve çözüm haftalık ders programında değil, amaçlarda, öğretmen eğitiminde, yöntem ve yönetimde, AR-GE’ de. Bu kavramlara yer veren Temel Eğitim Yasası 40 yıldır uygulanmıyor.

Evrim gerçeğini, Yaradılış inancıyla eşit tuttuğumuz sürece bilim çağına geçemeyiz. Eğitim sorunlarını çözemeyiz, çözmek istemiyoruz çünkü!

Bozkurt Güvenç


*Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 49. sayısında yayınlanmıştır.

Bozkurt Güvenç