Boş vitrin

Cem Say
Boş vitrin

Ankara’ya ilk gelişiniz ve gezmek için bir günden az vaktiniz mi var? Şu üç yeri görmelisiniz:

Anıtkabir
Kuğulu Park
Tabiat Tarihi Müzesi

Başka ülkelerde daha zenginlerinin olduğunu biliyorum, ama Türkiye’nin tek doğa tarihi müzesi beni hep coşkuyla doldurmuştur. Hele de Ankaralı iseniz ve henüz ziyaret etmediyseniz bu ayıbınız ortaya çıkmadan hemen gitmelisiniz. Özellikle mağarayı tavsiye ederim. (Evet, müzenin içinde onca şeyin yanı sıra bir mağara da var!) Çıkışta ailece özel müze tişörtlerinden almayı da unutmayın.


Aslında müzeyi 2013’teki son ziyaretimde biraz endişeliydim. “Acaba gerileme devri burayı da vurmuş, her doğa tarihi müzesinin ayrılmaz parçası olan evrim anlatımı sansürlenmiş midir?” diye düşünüyordum. Yanıldığımı sevinerek gördüm. Tek hücreli ecdadımızdan bizlere uzanan şanlı tarihimizin son halkaları, diğer primatlarla akrabalığımız, örnek kafataslarının eşliğinde bir vitrinde sergileniyordu. Doğrusu vitrinin yeri azıcık kuytu, içeriği de böylesi önemli bir konu için bir parça “light” gelmişti bana, ama var olması, Milli Eğitim’in okullarda gizleme derecesinde örttüğü gerçeğin halka devletçe anlatılması önemliydi.

Geçen hafta olanlar olmuş. Maymunlarla bizi “aynı karede” gösteren Primat vitrini boşaltılmış. Arkeofili.com sitesindeki habere göre “Vitrin düzenlemesi yapılmaktadırdiye bir yazı asılmış. Müzenin bağlı olduğu MTA’nın genel müdürü Yusuf Ziya Coşar, vitrinin boşaltılma nedenini soran muhabire “Görüşme için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan izin alınmalı” deyip susmuş.

Benim vitrinin yeni düzeni için basit bir önerim var. Zamanın ruhuna uyarak, vitrine cumhurbaşkanının evrimle ilgili sözleri asılsın. Ama ülkenin kurucu cumhurbaşkanının.

 Aşağıdakiler Atatürk’ün bilimle ilgili okumaları sonucu tuttuğu el yazısı notlardan alıntılardır. Daha fazlası için, HBT’den iyi olmasın, muhteşem bilim sitesi Evrim Ağacı’ndaki şu makaleye bakabilirsiniz:

http://www.evrimagaci.org/makale/1

Bundan 200 sene evveline kadar dünyanın 5-6 bin sene önce yaratıldığı ve insanın Basra'ya iki günlük yolda, Fırat nehri üzerinde bulunan Cennet'te yaratıldığı zannolunmakta idi. Bu kanaatlar hep din kitaplarındaki hikayelerin, olduğu gibi hakikat sanılmasından doğuyordu. Artık hayatın 6 bin senelik değil, milyonlarca senelik olduğu anlaşılmıştır. Bu anlayış arzdaki kaya tabakaları ile onların arasındaki fosillerin 100 seneden beri, usul dairesinde tetkiki sayesinde olmuştur.

Hayat, dünyanın karalarında, denizlerinde ve havasındadır. Kainatın bizim dünyamız haricindeki yerlerinde, şimdiki halde, hayatın mevcudiyetini kati olarak bilmiyoruz.

Herhalde şunu kabul etmek lâzımdır ki hayat tabiatın haricinde gelmiş değildir ve tabiâtın fevkinde bir amelin eseri de değildir. Hayat tıpkı suyun buhar olması; bazı cisimlerin billür haline geçmesi, hararet tesiri ile toprağın yarılması kabilinden zaruri bir tabiat hadisesidir ve husulü lâzım olan tabii sebepler mevcut olduğu zaman kendiliğinden hâsıl olmuştur.

İlk hayata ait, bu güne kadar edinebildiğimiz bütün bilgilerin kitabı ''kayalar sicilidir''. Bu sicile göre en eski kayalar, hiç bir hayat eseri göstermiyor. Çok sonraları da kayalarda görülen ilk hayat izleri pek basit şeylerdir. Küçük hayvan kabukları, deniz otlarının sapları gibi.

Gördük ki, hayat zincirinin son halkası insandır. Bu zincire nazaran insanın sair memeli hayvanlar gibi, daha basit bir sınıfa ait cetlerden geldiği kanaatine varılır.

"Filhakika umumiyetle iddia olunuyor ki, insanın ve büyük maymunların müşterek bir cetleri vardır. Bu cet dahi, daha basit şekilleri haiz bir nesilden, ilk memeli hayvan cinslerinin birinden ayrılıyor. Bu memeli hayvan bir nevi yerde sürünen hayvandan ve nihayet bunların hepsi de ilk hayat şekli olan iptidai hücreye dayanıyor. İnsanın bu şeceresi, insanın teşrihi ile sair kemikli hayvanların teşrihi arasındaki mukayeselere müstenittir.

Ve işte bilimle onuru birleştiren o büyük söz:

Tabiatın, her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan, kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.

Çok şanslıyız ki bu adam bizim aramızdan çıktı.

Cem Say


Cem Say

1987'den beri Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde çalışıyor. Çalışmaları Yapay Zeka ve Kuramsal Bilgisayar Bilimi üzerine. Sahte dijital deliller üzerine incelemeleri var. Bilimkurgu, uzay yolculuğu, seçim hileleri ve başka bir çok konuya da meraklı.