Doğan Kuban’ın Herkese Bilim Teknoloji dergisinin 23 Eylül tarihli 26. sayısında yayınlanan ve çok ses getiren “Anayasamızın ilk maddesi olmalı: Kimse aç bırakılamaz!” başlıklı yazısının tümünü yayınlıyoruz.
***
Her gün daha zengin olmak için yollar arayan sözde insanlığın, bir milyar insanın aç bırakılmasını günümüzde kabul etmemeliyiz. Bunu gösteriş, reklam, politik propaganda olarak yapmak da insan haysiyetine yakışmıyor. Gerçi insanlarda haysiyet sorunu da, açlık gibi, yaygın bir özellik haline geldi. Onun için toplumlara bakınca gelecekten endişe edenler çoğaldı.
Ama yine de önce açlıktan başlayalım. Belki o vesile ile haysiyet, namus, hoşgörü, acıma gibi tarihi, insani ve dini değerler yeniden değer kazanır. Bunun, kapitalist dünyada, kolay bir savaş olmayacağını biliyoruz. Fakat biz bunu başaran ilk ülke olabiliriz!
İnsanlığın en utanç verici görüntüsü açlıktır. Zengin, fakir bütün ülkelerde insanların bir bölümü zenginlik içinde yüzerken, kentlerde yapılar, otomobiller birbirleriyle yarışırken, ister kulübelerinde, ister çadırlarında, ister dağlarda, ister çöllerde yaşayan tek bir insanın gününü aç geçirmesi uygarlığın, bilginin, teknolojinin ve sözde tanrıya inancın ham ve aldatıcı söylemler olduğunu gösteriyor. Bunu kanıtlamak için teolojik ya da sosyo-ekonomik yorumlar gerekmiyor.
Dünyanın zengin insanları gökdelen dikmek, silah üretmek, savaş oyunları ile hemcinslerini öldürmek gibi etkinliklerle uğraşır, ve bu bağlamda dünyayı palavra ile doldururken aç kalanlara kaygısız kalıyor ve, Mehmet Akif’in deyimiyle ‘Tek dişi kalmış’ ağızlarından salyalar akarak dünyaya kaygısızca bakıyorlarsa, biz uygar bir dünyada yaşamıyoruz.
İnsan aç olmayan bir dünyanın nasıl gerçekleşeceğini bilmiyor mu?
Ama açların sayısı durmadan artıyor
Doyacak mide de belli. Doyuracak gıda da. Hesap yapmasını, uzaya uydu fırlatmaya, dünyanın öbür ucundaki bir noktaya füze atmaya ve drone göndermeye yetecek kadar biliyoruz. Ekonomistler büyük kuramlar üretiyorlar. Ama açların sayısı artıyor. Kapitalistler böyle konuşanlara ‘komünist’ diyerek insanları uzun müddet oyaladılar. Şimdi komünistler de kapitalist oldu. Açların sayısı da arttı.
Aç insanları düşünerek kanı donan belki kimse yoktur. Biz insan ve ölümü doğal fenomen olarak görmeye alıştırılmış canavar bir soyun üyeleriz. Oysa hiçbir din de ‘hemcinslerinizi aç bırakabilirsiniz’ demiyor. Biz bu işi toplum örgütlerine bırakmışız. Fakat bu örgütler toplumun bazı kesimlerine, açları doyuracak paranın transferi ile meşgul.
Açların yemeklerini çalanlar
Demek her ülkede açların yemeklerini çalan örgütlü insanlar var. Bu da devlet. O zaman devletin görevini yanlış ya da eksik tanımlıyoruz. Devletin birinci ödevi toplumun tümünü doyurmaktır. Böyle bir anayasa hiçbir uygar ülkede yok. Her anayasada devletin ilk görevi toplumun güvenliğini sağlamakla başlıyor. Neden?
Çünkü anayasalar insanın yaşamını sağlamak amaçlı değil, aşiret reislerinin, derebeylerinin, sultanların ve yakın çevrelerinin güvenliğini korumak için tasarlanmışlar. Gelişme aşamasında hak ve özgürlük gibi kavramlar eklenmiş, yaşama hakkı ve yaşatma görevi arasına ‘aç bırakmamak’ yeterince açık olarak konmamış. Amerika’da sokaktaki çöp kutusunda yiyecek arayan zenciler gördüğüm zaman şaşırırdım.
Fakat yeterli tepki göstermediğimi ve gidip onlara bir parça ekmek verdiğimi anımsamıyorum. Bugün el açıp sadaka isteyenlere bir şeyler veriyorum, ama bir yemekte yüz açı doyuracak kadar para sarf edenleri de biliyorum. Onun için, biraz geç kalmış olsam da, açlarını doyurmayan bu tüketim dünyasını sevmiyor ve saymıyorum.
Birincil insanlık görevi
Fakat insanı sevmeğe devam ettiğime göre, açlığı ortadan kaldırma gerekliliğini duyurmak birincil insani görev olarak sırtımızda. Geçen yıl sokakları köpek istilasından kurtarmak gerekliliğini vurguladığım zaman, başıma gelenlere şaşırmıştım. Köpeklerin yaşamını savunanlar, insanların yaşamını savunanlardan daha örgütlü ve kararlı. Onlara saygı duydum. Çünkü belediyelerin köpeklere neler yapabileceklerini eskiden beri biliyorum. İnsanın açlığına hayır diyenlerin sesleri neden köpek sevenler kadar çıkmıyor?
Kimi insan köpekleri insanlardan fazla sevebilir. Kendi cinsine saygısı olmayan insan, köpekten daha çok sevilecek bir yaratık olmayabilir.
Hayvanda olmayan duygular
Bu noktada akıllı olarak düşündüğümüz bir yaratık olarak, insanda hayvanda olmayan bir özellik arıyoruz: Bunlar yaşama saygı, acıma dediğimiz duygular. Biz yaralı her canlıya, hayvan hatta bitki ve çiçeğe, acıyarak ve üzülerek bakabilen duyarlı yaratıklarız. Bu her insanda biraz vardır. İnsan demeye layık olanlarda, diyelim.
Fakat tıp biliminden öğrendiğimize göre, acıma hissi olmayan psikopatlar da var. Yaratılışta deformasyon her zaman olduğu için buna diyecek bir sözümüz yok. Fakat insanlığın çoğunluğunun, uygarlıktan söz ettiği bir çağda açlık kabul edilemez bir ‘aberration’, toplum bilincinin yoldan çıkmasıdır.
Haysiyet sorunu da açlık gibi yaygınlaştı
Savaşlarda aç kalan askerleri romanlardan, tarihlerden, filmlerden biliyoruz. Fakat her gün daha zengin olmak için yollar arayan sözde insanlığın, bir milyar insanın aç bırakılmasını günümüzde kabul etmemeliyiz. Bunu gösteriş, reklam, politik propaganda olarak yapmak da insan haysiyetine yakışmıyor. Gerçi insanlarda haysiyet sorunu da, açlık gibi, yaygın bir özellik haline geldi. Onun için toplumlara bakınca gelecekten endişe edenler çoğaldı.
Ama yine de önce açlıktan başlayalım. Belki o vesile ile haysiyet, namus, hoşgörü, acıma gibi tarihi, insani ve dini değerler yeniden değer kazanır. Bunun, kapitalist dünyada, kolay bir savaş olmayacağını biliyoruz.
En büyük savurgan
Sevgili Okuyucular,
Türkiye, gıda savurganları arasında dünyanın önde gelen ülkelerinin en önünde. (Scientific American, Ağustos, 2016 Sayısı). Onun için Açlık Savaşı belki de en kolay kazanılacak savaş.
Maaşı ve emeğiyle geçinen biri olarak, bir insanı günlük açlığından kurtarabilirim. Büyük bir işveren, işçilere maaş vererek değil, sadece açları doyurarak yüzlerce, binlerce insanı açlıktan kurtarabilir. Bir ekstra pabuç yerine günde milyonlarca insanı doyuracak pabuç tüketicisi var. Eğer işler böyle yürütülmüyorsa toplumda yeterli insan sevgisi olmamasındandır.
Ne var ki açlık bir mezhep değil. Aç olanın dışlanmasını gerektiren bir ideolojik temel yok. Ve açlık sorunu kapitalistlerin haksız kazançlarının ancak küçük bir yüzdesidir. İnsanlığın utanması gereken de budur. Tüketime bulanmış bu dünyada bunu çözmek zor.
Güç ve parayı ayırmak
Fakat daha rasyonel ve bütün insanlar için faydalı yollar var. Bunun için daha büyük bir irade, daha iyi bir örgütlenme ve sömürgen olarak yaşayan politik sınıfın kendisine çekidüzen vermesi gerekiyor. Başka bir deyişle, politikanın sömürü aracı olmasından, biraz, uzaklaşması gerekiyor. Tümel bir uzaklaşma hayal olur. Güç ve parayı birbirlerinden ayıracak insanlık bir gün ortaya çıkmakta zorlanıyor.
Hiçbir zaman insandan başlamayan ve içi boşalmış ideolojilerden kaynaklanan sosyal ve ekonomik nedenlerle gerçekleşemeyen doğal bir insan hakkı var. Ya da bu çağda olmalı: Aç kalmamak. Hangi koşulda olursa olsun aç kalmamak ve insanlar tarafından aç bırakılmamak.
Bu dünyanın genel tüketiminin yüzde kaçını oluşturabilir?
Buna neden olan olanaksızlık mı? yoksa dünyanın ekonomik yapısının dengesizliği mi?
Türkiye’nin açlarının tümünü doyurmaya, üretimi yetişir. Zenginlik basamaklarında her yıl adları sıralananların, on binlerce işletmenin, hatta devlet çalışanlarının ücretlerinden yüzde biri geçmeyen bir bölümünün, ya da tümel olarak Türkiye’deki üretimin hesaplanan bir yüzdesinin, kimsenin aç kalmayacak şekilde, Anayasanın ilk maddesi olarak açlığın yok edilmesine harcanması, Türk ekonomisini etkileyecek bir para büyüklüğü olamaz.
Ulaşmamız gereken bunu örgütleyecek irade, akıl ve insanlık bilincidir.
Bunu her ülkeden önce neden başarmayalım?
Doğan Kuban