Gürültü ve müzik sesi ikilemi

Erhan Karaesmen Y
Gürültü ve müzik sesi ikilemi

Uğuldayan rüzgarlar, çatırdayan gökyüzü, hışırdayan yapraklar ve doğa cisimlerinin sürtüşmesinin ve çarpışmasının çıkardığı kuvvetli hışırtılar insan kulağının duyduğu ilk ses çeşitleridir. Evrimi tamamlanmış fizyolojik yapısı ileri düzeylere varmış çağdaş insan yaratığı çıkartılan bu sesleri duymaya devam eder.

Ancak günümüz insanı kulağı adına “müzik sesi” denen bir başka fiziksel iletişim olayının gereğini de yerine getirir. Çevre gürültüleri insan denen yaratığı dış dünyanın maddi zorlamalarına karşı duyarlı kılıcı bir kaynağın yaratıcısıydı.

Ama adına müzik sesi denen yeni bir fiziksel iletişim türünün ortaya çıkmasıyla o en üstün canlı yaratık olan insan psikolojik duyarlılık tatmini yönünden de daha şanslı hale gelmiştir. Sanatsal yaratıcılığın insana “haz verici” onun yaşam zevkini ve gündelik verimini arttırıcı katkıları bulunduğu aşikardır.


Orta kulak zarlarının dışarıdan gelen gürültü ya da müzik sesi biçimindeki etkilerle titreşmesinin sonucu olarak beyindeki ilgili hücrelere iletilen fiziksel dalgalar, bu haz alma ve mutluluk duygusuna erişme olayının fizyo-psikolojik tabanını oluşturmaktadır. Bu anlamda gürültüden müzik sesine geçiş anlamlı ve büyük bir evrimsel düzeni gösterir.

Senfoni orkestrası denen oluşum çok anlamlı ve üstün bir uygarlık aygıtı niteliğini taşır. Bu çerçevede gürültüden sese dönüşüm macerasının simgesel bir göstergesini oluşturur. Dolayısıyla bu olağanüstü öykünün aşağıdan yukarıya giderek değil de yukarıdan aşağıya gelerek bir senfoni orkestrası betimlemesinden hareketle anlatılmaya başlanmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir.

Senfoni Orkestrası: Mucizevi bir uygarlık devinimi

Bir senfoni konser başlamadan önce, on-on beş ayrı nitelikli çalgı grubundan toplam altmış-yetmiş (hatta bazı özel yapıtların seslendirilmesi için daha da fazla) ses çıkarma aygıtının “fagot” enstrümanından aldığı bir ses uyumu komutuyla ayrı ayrı kendi akortlarının yapmaya giriştiği bilinir. Bu uyum talimatının gereği olarak her çalgı kendi tınısının en uygun müziksel sesini yakalayacak şekilde o aletten deneme ve arayış sesleri çıkartmaya başlar.

Birkaç dakika boyunca çok sayıda aletten aynı anda gıcırtılı, çığlıklı sesler çıkar. Tutkulu müzik meraklıları için bu saniyeler ve dakikalar yoğun ve derin bir mutluluğun yaklaşmakta olduğunun müjdesidir. Çok keyifli bir zihinsen gevşeme içinde arkasından başlayacak olan geniş orkestral seslenmeye hazırlık yapılmaktadır. Ve kollarını sallamaya başlar. Dinleyen kişiyi bir haz okyanusunda kulaçlar atmaya davet eder. Bu anlamda senfoni orkestrası insan zekasına ve duyumsamasına en doğrudan etki yapan oluşum olarak kendini gösterir.

Doğadaki gürültü olayından müzik sesine geçilişinin o çok uzun yıllar sürmüş çapraşık gelişme çizgisinin insan beyninin o çok karmaşık düzenine iletilmesini bir uygarlık macerası girişimi olarak gerçekleştirir. O yüzlerce çalgıdan değişik pek çok ses çıkmaktadır.

Ancak hepsi bir arada tek bir ses etkisi yapar. Müthiş bir uyum ve uygunluk amacı güden bir iş birliği ortaya dökülmektedir. Çok üst düzeyde bir uyumu gerçekleştiren iş birliğinin adına “şef” denen ve bestecinin yaratıcılığına saygılı ama bir ölçüde onu tamamlayan bir ek yaratıcılığın da kaynağını oluşturan kişi olduğu bilinir. Bu konunun besteci ile yorumcusu arasında o derin gizli bağlantının betimleyici ve anlamlı bir alt konusu olarak müziksel yaratıcılığın önde gelen inceleme alanlarından biri olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Burada orkestraya özgü olarak şef ve orkestra ilişkisinin incelenmesine öncelik verilecektir.

Erhan Karaesmen

*Bu yazı HBT'nin 54. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen