Memento Mori: Ölümü hatırlamanın yaşama katkısı

P. Dilara Çolak Y
Memento Mori: Ölümü hatırlamanın yaşama katkısı

Sokrates’ten Heidegger’e, hayat üzerine meditasyon yaparken ölümü merkeze alan bir gelenek vardır. Örneğin Phaidon diyaloğunda Sokrates, ölüm karşısında korkusuzluk gösteren bir filozofun ölümü arzulaması gerektiğini ifade eder. Sokrates ölüm karşısında yalnızca korkusuz değil, aynı zamanda isteklidir. Nitekim ölüm, ruh ve bedenin birbirinden ayrılmasından başka bir şey değildir. Bu sebeple Platon’un başka bir diyalogu olan Savunma’da Sokrates, gerçek anlamda felsefeyle uğraşanların ölmeye hazırlandıklarını ifade eder.

Platon’dan beri süregelen felsefe, yaşamı ölüm karşısında zayıf görmekle beraber, yaşamın nihai ereğinin ölümle sonuçlanmak olduğuna dikkat çeker.

Bu geleneğe bir alternatif ve karşı çıkış, Spinoza ve Nietzsche felsefelerinde görülür. Kendini Spinoza ve Nietzsche’nin selefi olarak tanımlayan çağdaş Fransız felsefesinin önemli temsilcilerinden Gilles Deleuze, Spinoza Üzerine 11 Ders adlı kitabında Sokratik geleneğin felsefeyi ölüme hazırlanmak olarak görmesine karşın, felsefenin bir yaşam meditasyonu olduğunu söyler. “Felsefe hayat üzerine bir meditasyondur, ölüm üzerine değil. Elbette, çünkü ölüm her zaman kötü bir karşılaşmadır.”


Bu ifade de açıkça görülebileceği gibi Deleuze için “yaşam, kişiseli aşar; öznel yaşantıdan farklılaşarak felsefi bir kavram haline gelir. O, kişisel ya da organik olmayan bir güçtür.” Bu sebeple Deleuze yaşam üzerine meditasyon yapan bir filozof olmaya çalışır. Pratik yaşamın düzenlenmesi için ölüm fikrini düşünmeyi önermek bir yana, tam tersine, ölümü yaşamın en dış bağıntısı haline getirmeye çalışır.

Hic et nunc, şimdi ve buradasın

Sanırım ben de hayatın veya daha özel anlamda anın değerini, ölüm anımsaması üzerinden kurmuyorum. En temelde böylesine bir ölüm farkındalığı olduğu neredeyse kesin elbette, nitekim insan olmanın anlamı zaten bu. Fakat gündelik hayatımda, bilinç düzeyinde sıklıkla ölüm fikrine referans vermiyorum. Yine de insan ve düşündüğümüzün aksine, çoğu zaman pek istikrarsızız işte, her sabah aynı duygularla yataktan kalkılmıyor. Tüm bu tantana ne için diye sorduğum günlerde beni alıp anın farkındalığına geri getirecek bazı an’ımsatıcılara ihtiyaç duyuyorum.

Geçtiğimiz günlerde Londra’danın ünlü mezarlığı Highgate Cemerty’e yaptığım gezi de tam olarak bu minvalde bir etki yarattı. Antik Roma felsefesinde önemli bir yere sahip “Memento Mori, Ölümü hatırla!» sözünün deneyimiydi bir bakıma. Ölümü düşünerek yaşamak değil; yaşamın biricikliğini unutmaya başladığında ölümün kesin ve zorunlu varlığını bir an için olsun hatırlamanın bilgeliği aslında bu. Hic et nunc, şimdi ve buradasın. Bir gün şimdi ve burada olmayacaksın. Hepsi bu.

Ölümün hatırlanması (hiç akıldan çıkartılmaması değil) yaşamın değerine dair bir farkındalık kazandırma potansiyeli taşıyor. Mezarlıkta birbirinden büyük isimlerin arasında dolanırken düşündüğüm tek şey buydu. Varolmaya devam etmeyi seçtiğime göre varolmaya devam ettiğim için şikayet etmek yerine, bu varolma hali ile ne yapmakta olduğuma odaklanmam gerektiğini anımsadım bir kez daha. Çünkü şair Arthur Rimbaud’nun söylediği gibi, aslında insanların pek çoğu yaşanmamış bir hayattan ölüyor. Yaşanmış ve yaşanmamış hayatlar arasındaki belirlenim ise elbette mutlak bir ölçüte göre yapılmıyor, herkes kendi yaşanmışlıklarının (ve tabii yaşanmamışlıklarının) belirleniminden mesul sanıyorum.

Bu noktada bir kıyaslama içerisine girmeksizin, ben kendi varoluşuma neleri borçlu hissediyorum diye düşündüm yine. Yanıtlar zaten yıllar önce verilmişti, tüm revizeleriyle birlikte yeniden belirdi zihinimde. Sonrasında bu “kendini kendine geri getiren anlar” olarak isimlendirdiğim kendi-anımsamaları arttırmak adına ek bir anımsatıcı hazırlamaya karar verdim.

David Hume’a atfedilen ama muhtemelen onun olmayan bir söz var, “Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek neden buraya kadar geldik?”

Bu sözü okuduğumda hep gülümsüyorum. Bu cümleyi photoshop’tan amatör bir tasarım haline getirip bastırdım. Uyandığında tam karşımdaki duvarda duruyor. Bir noktada sıkılacağımı ve çöpe atacağımı biliyorum ama şu an için işe yarıyor. Malum, Britanya kültürü bana pragmatik olmayı öğütlüyor.

P. Dilara Çolak

Bu yazı HBT'nin 280. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak