Harf devrimi üzerine

Tevfik Uyar
Harf devrimi üzerine

Türkiye gündeminde konuşulup tartışılanların, yazılıp çizilenlerin önemli bir bölümü artık doğruluktan uzak, ve hatta ahlâktan nasipsiz bir hâl almaya başladı.

Harf devrimi de ideolojik gerekçelerle, bu saydığım noksanlıklar içerisinde dile getirilen, aklın, izanın alamayacağı türden iddialara, sözde 'akıl' yürütmelere sıklıkla konu olur. Son günlerde -bağlantı vererek boşu boşuna popülarite kazandırmak istemediğim bir sitede- gördüğüm safsataların boyutu artık beni öyle bir hayrete uğrattı ki... Harf devrimi hakkında bir şeyler söyleme gereği hissettim.

Evvela şu tespiti yapayım: Tüm bu yalan yanlış çıkarımların nedeni, Türkçeyi latin alfabesi ile yazma fikrinin Mustafa Kemal tarafından kısa bir süre içerisinde ve kendi tasarrufuyla alındığının filan sanılmasıdır. Bu nedenle, atfettikleri kötücül niyetlerle birlikte, "X için yaptılar, Y amacı güttüler.." gibi tarihsel bağlamından koparılmış yorumlara başvuruyorlar. Bu yüzden dilimizin alfabe serüvenini şöyle kısaca bir gözden geçirmekte fayda var... Buyrun...


Türkçeye ait olduğu sanılan ama henüz çözülememiş bir takım yazıtlar sayılmazsa, Türkçenin ilk yazılı belgeleri Çoyr yazıtlarıdır. Bu tarihten bu yana geçen yaklaşık 14 yüzyıl içerisinde Türkçe toplamda 13 alfabe ile yazılmış. Geniş coğrafyalara yayılan ve uzun süre kullanılan alfabelerin sayısı ise beş: Köktürk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin alfabeleri. Bu alfabeler arasında en uzun süre kullanılan alfabelerden biri de Uygur alfabesidir. Şaşırtıcı gelecek ama, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid uygur alfabesini bilmekte ve kullanmaktaydılar. Hem de saray içerisinde! Fatih'in Uzun Hasan ile Türkçe mektuplaşması uygur alfabesiyledir.

19. yüzyıl sonlarında Türkçe konuşurların yaşadığı coğrafyalarda Türkçe çeşitli alfabelerle yazılıp çizilmekteydi. Osmanlı coğrafyasında, arapçada bulunmayan ama Türkçede bulunan seslerin bir kısmını karşılaması için farsçadan bazı harflerin de ithal edildiği osmanlıya özel bir alfabe kullanılıyordu. Türkçedeki sesler harekelerle giderilmeye çalışılsa da -hepsi de giderilemiyordu-, matbaa basımlarında bu harekeler de kullanılamadığından zorluk iyice artıyordu. Türkçe kelimelerin yazımı zor diye fikir adamlarının çoğunluğu Türkçe yerine arapça kelimeleri tercih ediyordu, ki harf devriminin milli kültüre darbe vurduğunu düşünenler için bu bilginin önemli olduğunu düşünüyorum: Zira Türkçe kökenli Osmanlıca kelimeler sırf bu yüzden yazın hayatından gün geçtikçe siliniyor, yerlerini arap ve fars muadilleri alıyordu.

Osmanlı fikir hayatının zengin olduğu, gazetelerin, mecmuaların gırla basıldığı o yıllarda, sanıyor musunuz ki kimse bu alfabe konusuna eğilmedi? Osmanlı'nın son yüzyılında alfabe tartışmaları zaten mevcuttu. Tartışmalar 19. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştı. Ahmet Cevdet Paşa ve Münif Paşa tedavüldeki alfabenin yetersizliği fikrini dile ilk getirenlerden olmuşlardır. Daha sonra eğitim bakanlığı yapacak olan Münif Paşa 1862'de Osmanlı İlim Cemiyeti'ndeki bir sunumunda, Avrupa'da 6-7 yaşındaki çocukların bile fevkalade yazıp çizebildiğini, lakin osmanlı alfabesinin çok zor olduğunu, en azından yazarken harfleri kesinlikle birbirinden ayrı yazmak başta olmak üzere, elifbada ıslahat yapmak gereğine vurgu yapmıştır. Namık Kemal, Ali Suavi, Şemsettin Sami gibi Osmanlı fikir hayatının önemli temsilcileri ıslahatı savunan diğer önemli düşünürlerdir. Enver Paşa dahi "bir sese bir harf" ilkesinin hayata geçirilmesi gerektiğine inananlardandır. Hatta ordu içi yazışmada bu prensibi hayata geçirecek olmuş ama I. Dünya Savaşı'nın başlaması sonucunda ertelemiştir (Daha fazla bilgi için Bkz: Ordu Elifbası veya Hatt-ı Cedit).

Kısacası tarih, o dönemde okuyup yazmış pek çok kimsenin alfabeden memnuniyetsizliğini yazar... Lakin ilk önce mesele "latin alfabesine" geçiş değil; Türkçe fonetiğiyle mevcut alfabenin uyumsuzluğudur. Peki neden sonra latin alfabesi tartışmaların merkezinde yer almaya başlamıştır?

Çünkü, her şeyden önce, zaten osmanlının son dönemlerinde İstanbul'da gazetelerde, dergilerde, tabelalarda kısmen kullanılmaya başlanan bir alfabeydi. II. Meşrutiyet sıralarında arnavutların latin alfabesine geçişiyle birlikte de kuvvetli bir referans haline geldi. Latin alfabesi kullanan ülkelerin teknolojik üstünlüğünün de etkisi oldu şüphesiz: Otomatik telgraf makineleri Türkçenin latin alfabesiyle yazımını gerektirdiğinden, Türkçenin latin yazımının gayet kolay olduğunun görülmesine ve bu bilginin yayılmasına katkıda bulunuyordu. 1922'de de, yani bizden altı sene evvel, bizim en yakın lehçe komşumuz Azerbaycan latin alfabesine geçiş yapmasıyla latin alfabesi artık tartışmaların merkezine oturdu.

Azerbaycan'ın bu geçişinden dört yıl sonra, 1926'da Bakü'de Türkiye'den temsilcilerin de katıldığı bir Türkiyat Kurultayı düzenlendi. Pek çok Türk coğrafyasından aralarında dönemin çok değerli türkologlarının da bulunduğu 71 türkiyatçının katıldığı bu kurultayda Türkçe için en uygun  alfabenin latince olduğu kararı çıktı. Elbette şiddetli latin harfi taraftarı olan Azerbaycan'ın bu sonuçta etkisi vardı. Kongreyi takiben Sovyet sınırlarındaki Nogaylar, Kırım, Özbekistan ve Kafkasya'daki Kumuklarhızla latin alfabesine geçiş yaptılar. Stalin'in 1936'daki talimatına dek bu geçiş sürdü ve sovyet sınırları içerisindeki türk toplulukları 1939'da zorunlu olarak Kiril alfabesine döndüler.

Türkiye'ye dönersek: Kongre o dönemde Türkiye'deki fikir hayatını doğal olarak ikiye böldü: Bir kısım düşünür, latin harflerine geçişin sovyetlerin menfi bir planı olabileceğini düşünüp karşı çıkıyordu. Osmanlı dönemlerinden beridir ıslahat ve değişimi savunan geleneğin temsilcisi olan kesim ise hem modernleşme yolu olarak gördüğünden, hem de dilin fonetik yapısına uygunluğu nedeniyle latin alfabesine geçişi destekliyordu.

Bazılarının özel amaç güderek "halkı tarihinden koparma niyetinde olduğunu" iddia etiği Mustafa Kemal, alfabe konusuna ezelden beridir bilimsel yaklaşmaktaydı. Kongreden önce de sonra da kurullar oluşturup, uzmanlara raporlar hazırlattırıp fikirlerini aldı. Kongreden çıkan bu karara da balıklama atlamadı. Önce dillerdeki benzerlikler nedeniyle latin temelli Macar ve Fin alfabelerini inceledi, uzmanlara inceletti. Bir yıl sonra, 1927'de maarif bakanlığına hazırlıkların ve denemelerin başlaması talimatını verdi ve 1 Kasım 1928'de geçiş sağlandı.

Her neyse... Sadede gelirsek...

Her şeyden önce, olumlu ya da olumsuz, "Atatürk X maksatla alfabeyi değiştirdi" gibi bir cümlenin, 100 yıllık alfabe tartışmasını görmezden geldiğini anlatabilmişimdir umarım. Konu o kadar basit değil... O tarihte yeni bir şey de değil alfabe mevzuu.

İkincisi, alfabe değiştirmek elbette kolay bir iş değil. "Bir gecede cahil kaldık" gibi akıl ve izandan yoksun bir cümleyi dikkate almayacağım elbette, lakin hiç ama hiç kültürel geçiş zorluğu yaşanmadı demek de akıldan yoksun olur. Ancak bunun geçici olduğu muhakkaktır. Günümüzde hala "atalarımızın yazdıklarına ulaşamayan" varsa ya tembeldir, ya da niyeti ulaşmak değildir. Hemen her önemli eser çoktan çevrildiği gibi, illa ki arşivlere girip evrak okuyacak varsa, osmanlı alfabesini öğrenmek zor değil. Benim bir haftamı almıştı.

Bu arada alfabe öğrenmek sihirli değnek değil. O dönem çok ağdalı bir dil kullanılıyor (sebepleri arasında yazıda bahsettiğim Türkçe yazım zorluğu nedeniyle arapçaya yönelmek var). Alfabe değiştirmeseydik de o dili rahatlıkla okuyamayacaktık. O dil de başka bir devinimin sonucuydu zaten. Yoksa daha geriye gidip (coğrafya olarak da Anadolu'ya gidip) Karacaoğlan'ı okuyup anlayabiliyoruz... Acaba neden?

Eğer illa ki gerçek bir olumsuzluktan, ciddi bır sıkıntıdan bahsedecek olursak, alfabe değişiminin o zaman yayıncılık sektörünü fena vurduğunu söyleyebiliriz. O dönemde hayatını yazarak kazanan pek çok yazar ve mütefekkir, birden düşen tirajlar karşısında bir müddet gerçekten de ciddi ekonomik zorluklar çekmişler...

Herkese iyi haftalar...

Tevfik Uyar / @tevfik_uyar

Kaynaklar:

(1) Cafer Ulu (2014), Osmanlıda Alfabe Tartışmaları Ve Latin Alfabesinin Kabulü Sürecinde Mustafa Kemal’in Çıktığı Yurt Gezileri: Tekirdağ Örneği. Tarih Araştırmaları Dergisi. XXXIII (55) 277-302. (Bağlantı)

(2) Vahit Türk (2014). Türk Dilinin Gelişimi ve Tarihsel Dönemleri. 2. Bölüm. 32-61. Türk Dili I, Macit M. Cavkaytar S. Anadolu Üniversitesi Yayınları.

(3) Beşir Ayvazoğlu (2008) Peyami: Hayatı Sanatı Felsefesi Dramı.  3. Basım. Kapı Yayınları.


Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.