Teknoloji üzerine basit bir düşünme etkinliği

Tevfik Uyar
Teknoloji üzerine basit bir düşünme etkinliği

İnternetin kurucu babalarından sayılan Vincent Cerf, biz doğduğumuzda zaten var olan teknolojiyi algılamadığımızı, bizim için "onların hep zaten orada olduklarını" söyler. Hakkı da var. Dünya'yı biz doğduğumuzda hal-i hazırda var olan teknolojiler olmadan hayalimizde canlandırmak zor geliyor. Ancak ve ancak bu yokluğu kendimiz tecrübe ettiysek anlayabiliyoruz; ancak o bile hâyâl meyâl. "Cep telefonu olmadan önce ne yapıyormuşuz ki?" diye muhakkak en az bir kez düşünmüş olmalısınız. Aklınıza numara ezberlemenin rutin olduğu, belli bir saatten sonra insanların aranmadığı, eğer bir yerde biriyle buluşmak üzere sözleşmişseniz, ekilme ve boşu boşuna saatlerce bekleme olasılığınızın hayli yüksek olduğu, eve akşam saatinde dönmeyen bir yakınınız için kaygılanmanın neredeyse sıradan olduğu günleri iyi kötü hatırlıyorsunuzdur.

Bu hafta sizleri, ama özellikle de 80'lerde ve 90'ların başında çocuk olan kendi akranlarımı benzer bir düşünme etkinliğine davet etmek istiyorum. Bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan teknolojileri ilk ne zaman duymuş, ilk olarak hangi şartlarda satın almış ve kullanmıştık?

Ben başlayayım. Mesela internet. 8-9 yaşlarında olmalıyım. Oturduğumuz apartmanın sırasında bir mobilyacı dükkanı vardı. Üniversiteye giden oğlunun yanına giderdim ara sıra ve sohbet ederdik. Bana "İnternet diye bir şey var" demişti. "Öyle bir şey ki... Dünya'nın farklı yerlerinden farklı kişiler aynı anda poker oynayabiliyor." demişti. Hayretten gözlerimin fal taşı gibi açıldığını hatırlıyorum. Elbette o yaşta, "gün gelip hayatımıza böylesine gireceğine" dair bir öngörüm yoktu. "Bir yerlerde Mars'a araç gönderiyorlar" gibi bir cümleydi. Bizlere uzak bir şey gibi gelmişti... Belki devletlerin ya da çok zenginlerin sahip olabileceği bir imkân gibi... Daha sonra internet kafeler açılmaya başladı sağda solda. Sanırım hayatımda ilk kez bir internet kafeye 1997'de ya da 1998'de gitmiş olmalıyım. Eskişehir'de iki adet vardı zaten sadece. Birini bir bilgisayar kursu açmıştı: Eldeki mevcut imkânlarıyla o yatırımı onlar yapabildiği için olsa gerek. Diğeriyse o dönemin müzik marketi Raksotek'indi galiba. Ya da onun üst katında konumlanmıştı, bilemiyorum... Eve internet bağlatmam 2000 ya da 2001 yılında gerçekleşecekti galiba. Fatura kabarmasın diye günde 1 saat hakkım vardı. Yatılı okulda okuduğum ve eve sadece haftasonları geldiğim düşünülürse, bu hak haftada 2 saatti sadece.


Cep telefonuyla da yığınlar olarak tanışmamız yine 1996-1998 yıllarına denk geliyor olmalı (kontrol ettim: İlk operatör Turkcell 1994'te kurulmuş olmakla birlikte GSM lisansını 1998'de almış). İlk cep telefonuma henüz bir ergen olmama rağmen bir yaz tatili boyunca muhasebeci yanında çalışarak satın almıştım (Ericsson GA 628). Haftalığım 5 TL idi. Telefonu ayda 10 TL'den 5 taksit ile almıştım. Bu arada hat açtırma parası ve sim karta telefon kadar para ödediğimi hatırlıyorum. 1999 depreminin olduğu seneydi. Babam 1998 yılında almıştı ilk telefonunu. Ericsson GH 688'di onunki de.

Sonra... GPS temelli konum bulma teknolojileri. Yani "Navigasyon". Uçaklarda bu teknolojinin olduğunu bilmekle birlikte bunun bireysel olarak kullanılabildiğini ilk duyuşum Hollanda'da yaşayan eniştemdendi. Filemenkçe olarak "Navigase" diye anmıştı. Bazı otomobillerde bulunan navigase sayesinde adresi yazıp dilediğiniz yere gidebiliyordunuz. İlk kullanışım da herhalde 2007 yılında olmalı. Elimdeki bir GPS destekli Asus Smartphone cihaza iGo8 yüklemiştim. Tabii haritaları vs. ayrı ayrı kuruyorduk. Metrobüse binip test ettiğimi hatırlıyorum ilk kez. Hızımı ve konumumu gösterebiliyor olması acayip gelmişti bana. Sonrasında zaten varsayılan bir özellik olarak gelmeye...

Bugünkü iletişim alışkanlıklarımız üzerine de düşünüyorum bazen. Mesela Whatsapp'ı ilk yüklediğim zamanı hatırlıyorum (ben ücretli satın alan ilk kullanıcılardanım galiba). Bana cep telefonundan ücretsiz mesaj atabiliyor olmak çok tuhaf gelmişti. Alışageldiğimiz düzen, bir metin mesajının ücretli gönderimiydi. Yine ICQ, Messenger gibi mesajlaşma araçlarıyla alıştığımız düzen, sadece yakınlarımızın (ve karşılıklı olarak rıza gösteren kullanıcıların) birbirini ekleyebildiği bir düzendi. Whatsapp kişilerime bakıp da insanların orada olduğunu görmeyi de garipsemiştim bir an için. Şimdi metin mesajı göndermek daha az tercih edilen bir şey. Çoğunlukla operatörler hiçbir zaman tüketilmeyen binlerce mesaj hakkı sağlasa da sürekli bir internet bağlantısı olup da özellikle SMS'i tercih eden yoktur diye tahmin ediyorum.

Her neyse... Elbette "şu daha önemliydi, ondan da bahsetmeliydin" dediğiniz şeyler geliyordur aklınıza. Açıkçası, gerçekten de "aklıma geldiği" gibi yazım. Belki bu deneyimlerinizi sizler paylaşmak istersiniz sosyal medyada.

Bu arada akıllı telefonların hayatımıza girişiyle birlikte değişen davranış örüntülerimizden de şikayetçiyim. Eski bir yazımdan alıntılayarak soruyorum:

  • Mesela, bugünlerde bir deniz kıyısında oturmuş çay içerken gerçekten de uzun uzun manzarayı izliyor musunuz?
  • Bir buluşma noktasında arkadaşınızı beklerken gelip geçenlere bakıyor, insanların ne kadar farklı ve ne kadar çeşitli olduğunu fark ediyor musunuz?
  • Herhangi bir yerde herhangi bir nedenle bekletildiğinizde sadece kendi düşüncelerinize dalarak eski anılarınızı aklınıza getiriyor veya önemli bir mevzuda derinlemesine düşünüyor musunuz?
  • (Eskiden yapanlar için: Ya da elinize bir kağıt kalem alıp bir şiir yazıyor, bir resim karalıyor musunuz?)
  • Yoksa Twitter’da takılıyor, Facebook’u gözden geçiriyor, haber sitelerine girip haberleri gözden geçiriyor, daha önceden Pocket’a attığınız ya da Feedly’e eklediğiniz makaleleri mi okuyorsunuz?

Varacağım nokta şu: Gördüğüm kadarıyla akıllı telefonların yaygınlaşması insanların “kendisiyle kaldığı” anlardaki davranışlarını büyük ölçüde değiştirmiş durumda. Standart manzara: Ellerde telefon ve başlar eğik. Etrafta ne olursa olsun...

Ancak Cerf'in işaret ettiği gibi, "bu teknolojinin var olduğu bir dünyaya doğmadığım" için garip geliyordur bana... Daha genç arkadaşlarımız için akıllı telefonlar hep vardı... Daha en başından! M.Ö. tarihlerden kalan çok eski tabletlerde bile, "gençlerin ahlakı iyice bozuldu, eski saygı, sevgi, adetler, görenekler kalmadı" şeklinde hayıflanmalar olduğuna göre, bu bir bozulma değil, değişimdir sadece; ve ben de artık galiba "şikayetçi olunan" taraftan değilim ve sitem eden tarafa geçiyorum...

Herkese iyi haftalar,

Tevfik Uyar / @tevfik_uyar

Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.