Hep ama hep aynı soru: Eğitim nedir?

Edip Emil Öymen
Hep ama hep aynı soru: Eğitim nedir?

İsmi ne yazık ki unutulsa da en yetkin eğitimcimiz İsmail Hakkı Baltacıoğlu (1886 – 1978) daha 1912’de diyordu ki: “Bugün yaşamak azminde bulunan bir milletin, bir cemiyetin çocuklarının talim ve terbiyede yalnız bir maksadı olabilir, bu maksat onları hayata hazırlamaktır.” [Talim ve Terbiye’de İnkılap]. Asıl olan ‘Mektep için mektep’ değil, ‘Hayat için mekteptir’. “Gerçek maarif, gençleri hayat mücadelesinde başarılı olmaları için kuvvetli, maneviyat sahibi, duygulu, müteşebbis (girişimci), kendine güven duyan, dayanıklı ve cesaretli yapmaktır.” [Terbiye İlmi].

100 yıl sonra aynı konu

İKSV tarafından 4.'sü açılan Tasarım Bienali’nin temelinde yatan ana fikir de, yine eğitim ve öğrenme. Nasıl sağlanmalı? Sadece 6 – 25 yaşları arasındaki örgün eğitim değil, doğumdan ölüme kadar yaşam boyu sürmesi gereken eğitim/öğrenim... Bienaldeki soyut, bireysel eserler kadar, somut, endüstriyel tasarıma yatkın inovasyonların alt-metninde bu konuda iki fikir, farklı yönlerden gelip aynı meydanda buluştu. Önce, bienalin ana fikriyle başlayalım:


Öğrenmeyi öğrenmek

“Öğrenmenin amacı, bir şeyin ne olduğunu bilmekten, ezberlemekten ziyade başka bir şeyle ilişkisinde sürekli nasıl bir şeye dönüştüğünü anlamaktır.” (Pera Müzesi. Rol Yapan Nesneler). Günümüzde yorucu bir bilgi bolluğu içinde yaşadığımız halde geleneksel okul sistemi hâlâ öğrencilere sadece ezberlemeyi, hatırlamayı, ingirgemeyi öğretmekte ısrar ediyor. Akıllı makinelerin, yanından bile geçemediği yaratıcılık, eleştirel düşünme, iletişim gibi insani becerilerin geliştirilebileceği alanlar, çoğunlukla yalnızca elit bir kesimin hakim olduğu uzmanlık konularıyla, tasarım eğitimiyle sınırlı kalıyor.” (Akbank Sanat. Bozum Okulu).

Öğrenmek ne işe yarıyor?

“Denenip onaylanmış tasarım ve eğitim modelleri dünyanın daimi kriz halini ele almak için ihtiyacımız olan cevapları sunamıyor. Maddi bolluk ve bilgi kıtlığı mantığı tersine dönmüşken, önceden hayal dahi edilemeyen karmaşıklıklara değinmek için yeni fikir ve bilgiler aranıyor. Zihinlerimiz eğitim biçimlerimizi yönlendiren peşin hükümlü sonuçlardan kurtulmalı. Bilmemek, yeni bir şey öğrenmenin ilk adımı. Öğrenmek, tek bir binada öngörülen saatlerde gerçekleşen, önceden belirlenen etkileşimlerle sınırlı değil. Yeni fikirler her yerde her zaman ortaya çıkabilir.” (Okullar Okulu Hakkında)... Bienal küratörü Jan Boelen: “Tasarım Bienali’ni Okullar Okulu olarak adlandırarak geleneksel ‘kurum olarak okul’ çağrışımının ötesine geçmeyi hedefledik. Her şey, her yer bir okul olabilir. Tasarım ile girdiğimiz en ufak etkileşim bile pedagojiktir (eğitimseldir).

Öğrenebiliyor muyuz?

Eğitim konusuna hep özel önem verdiğini her vesileyle ifade eden Bülent Eczacıbaşı ise, geçen hafta yayınlanan “İşim Gücüm Budur Benim” başlıklı kitabında ülkemizin sorunlarına değinirken şöyle diyor: “Ne yazık ki eğitim sistemimizin gençlerimize çağımızın gerekleri ile uyumlu, kaliteli bir eğitim kazandırdığını gösteren verileri hiçbir kaynakta bulamıyoruz. Eğitimdeki tablonun, ülkemizin gelecekteki durumunu bugünden gösteren bir ayna olduğunu kabul etmeye mecburuz. Böyle baktığımız zaman bu aynada ülkemizin geleceği parlak görünmüyor. Bu nedenle eğitimdeki tablonun bir an önce değişmesi gerekiyor. Türkiye çağdaş eğitim reformunu elbette başarabilir. Her şeyden önce yapılması gereken, iktidarların eğitim sistemini kendi siyasi görüşleri doğrultusunda tasarlamaktan vazgeçmeleri, konuya en üst düzeyde kararlılıkla sarılmalarıdır” (s.165).

Öğrenmeden, rekabet edemeyiz

“Bu (gençler) insanlar yetişmezse, bugünün rekabet dünyasında ayakta duramayacağız, inovasyonun en basit aşamalarına dahi yaklaşamayacağız. Hayat hakkımız olmayacak geleceğin dünyasında. Mevcut eğitim sisteminin, bu toplumu hiçbir yere götürmeyeceğini acaba biz bilmiyor muyuz yeterince?” (s.273-4, 279). Cevabı 15 yıl önce (şimdi MEB) Ziya Selçuk kara mizahla vermiş: “Türk eğitim sisteminde başarılı olan çocuklar, sistemin onlar üzerinde başarısız olduğu çocuklardır.” (2003)

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 28.09.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Edip Emil Öymen