Sinan: Bir uygarlık anıtı

Erhan Karaesmen Y
Sinan: Bir uygarlık anıtı

16. yüzyıl İtalyan Rönesans’ının büyük mimarı Palladio döneminde “Bu, Sinan denen ne olduğu pek kestirilemeyen çok değişik adam”ı yerinde izleyebilmek üzere dönemdeki yarı eyaletli İtalyan sisteminin görevlisi bazı mimarların İstanbul’a gelip gittiği çeşitli kayıtlarda yer almıştır.

Birkaç yıl önce İsveç Kraliyet Akademisi’nin şehir planlamasındaki yetkin hocalarından biriyle Stockholm’de düzenlediğimiz bir dizi konferansta bazı İtalyan dokümanlarına bağlı olarak bu bilgiye ulaşmış bulunan İsveçli bilim adamı dostumuz çok renkli ve hararetli biçimde bu konuyu deşmişti. Sinan, ortalama kamuoyunu oluşturan insan gruplarının içinde çok fazla bilinmeyen ve kulakta çınlamayan bir ad olarak ve hak ettiği kadar genel değer toplayamamış bir büyük dahi olarak anılır. Buna karşılık sanat ve kültür tarihi meraklıları için çok büyük bir isim olarak ortaya dökülür. İtalyan yapı teknolojisi ve mimarlık tarihinin en parlak çağında özel devlet yetkilisi mimarların izini sürmek için Türkiye’ye gönderildiği bir büyük kültür anıtının simgesidir.

Doğum tarihi yıl düzeyinde bile tam olarak belli olmayan biraz ileri yaşlarda Ermeni nüfus ağırlıklı bir İç Anadolu köyünden devşirilerek Acemi Ocağı’na ve sonra Yeniçeri Ocağı’na kazandırılmış olan bu değişik adamla ilgili ölüm tarihi net olarak bellidir: 9 Nisan 1588. Yaşamının büyük döneminde o çok parlak Osmanlı 16. yüzyılının teknoloji üstünlüğünün simgesi olarak yaşamış ve saygı görmüş bulunduğu için Koca Sinan için yapılan saygı sunuş toplantıları hep Nisan ayına rastlatılır.


Selimiye’yi tavaf

Bu satırların yazarı çok uzun yıllardan beri Nisan aylarında çeşitli üniversitelerin ve mimarlar odası, inşaat mühendisleri odası gibi teknik meslek kurumlarının konferanslar vermiştir, seminerler düzenlemiştir. Bu yıl değişik kurumlarda vermekte olduğu konferansların birincisi de 8 Nisan Cuma günü İstanbul Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü ve Büyap (Boğaziçi Üniversitesi Yapı Kulübü) tarafından düzenlenen bir konferans olarak gerçekleşti.

HBT’nin değerli filozof-uzman, duayen yazarı Doğan Kuban hocanın da yetkin katkılarda bulunduğu Sinan literatürüne bu satırların yazarının da bazı küçük katkılarda bulunduğu ve şimdilerde tükenmiş olup da yeni baskısının beklendiği “Sinan Teması Üzerine Çeşitlemeler”adlı kitabın da yazarı olduğu bir yan bilgi olarak hatırlanabilir.

Trakya bölgesindeki çeşitli öğrenci gezilerimizde ağırlıklı bir “Selimiye Tavafı”ndan duraklama yapageldiğimiz Alpullu Köprüsü’nün de Sinan’ın yapı dehasını gösteren az bilinir bir anlamlı örnek olduğunun altı çizilmelidir. Rahmetli Profesör Kazım Çeçen ve Dokuz Eylül Üniversiteleri’nden Emeritüs Profesör Ünal Öziş’in Sinan’ın altyapı mühendisliği alanındaki olağanüstü becerileri ve bu alandaki uluslararası teknolojinin gelişmesine olan katkıları ayrıntıyla incelenmiş bulunmaktadır.

Ayrıca rahmetli Profesör İhsan Mungan Sinan Usta’nın Ayasofya’ya yaptığı ve o dönemden sonra deprem ya da herhangi bir başka etki altında daha önce 17 defa kendini göstermiş olan hasar verici yapısal davranış kusurlarının önünün alındığını yetkiyle incelemiş ve yaşamının son yıllarındaki konferanslarında anlatır olmuştu. Sinan’ın mimarlık düşüncesiyle mühendisliğe özgü yapı taşıyıcı sistemlerini benzersiz bir uyum ve birbirini tamamlayıcı bir birliktelik içinde kullanmış oluşu da bir üstün deha ürünüdür. Selimiye’nin kubbesinin “gökyüzünün yeryüzüne inişi” tasviriyle adlandırılabilecek kadar değişik ve özgün bir yapı olması tesadüfi değildir. Şehzade Mehmet Cami’nden başlayıp Süleymaniye’de sıçramalı bir şekilde farklı bir anlam ve boyut kazanan kubbeli büyük mekân yapıları Edirnekapı Mihrimah Sultan Cami’nde benzersiz bir görsel mekân zarafetiyle bütünleşmiş olarak kendini zaten göstermişti.

Buradan giderek Selimiye’nin eğrisel geometri rasyonelliğine ve heybetli iç mekân düzenlemesine varılması kaçınılmazdı.

2017 Nisan ayında ülkemiz kültür ve teknoloji tarihinin en görkemli siması olan büyük mimar-mühendis Koca Sinan’ı bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Erhan Karaesmen


Bu yazı HBT'nin 56. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen