Bilim bizi kandırıyor mu?

Mustafa Çetiner
Bilim bizi kandırıyor mu?

Türkiye alevler içinde, Türkiye’nin dört bir yanından yükselen alevler, kargaşanın, çatışmanın, kamplaşmanın işaret fişeği gibi sunuluyor topluma.

Bilimi ve rasyonalizmi unutmuş ve gelecek kuşaklara sadece kimseye yaramayacak bir kavga bırakmaya niyetli bir toplum gibiyiz. Yaşadığımız bu facianın orta yerinde olmayan uçakları, alınmayan önlemleri hiç konuşmuyoruz.

Türkiye’de vaka sayıları hızla artıyor, günlük vaka sayısı 20.000 oldu, siz bu satırları okurken belki çok daha yükselmiş olacak. Aktif vaka sayısı 200.000’e ulaştı, test pozitiflik oranı %10’a yaklaşıyor.


Bilimin elinde bir sihirli küre mi vardı da bu olacakları haziran ayında anladı ve uyardı? Değil tabii ama bilime kulak veren yok bu memlekette.

Aşılanma oranları düşüyor. İkinci ve üçüncü dozlar aşılamanın büyük kısmını oluşturuyor. Yirmi milyonun üzerinde ilk aşısını yaptırmamış insan var Türkiye’de. Bilim, bu keşmekeşten çıkmanın yolunun aşılar olduğunu söylüyor, net bir şekilde diyor ki; hastaneye yatan, yoğun bakıma giden ve yaşamlarını yitiren olguların %95’inden fazlası aşılanmayanlar.

Ama aldırmayan çok.

İsminin başında Dr. unvanı olan biri çıkıp “aşılar ile 20.000 kişi hayatını kaybetti” diye sallıyor, insanlar üç milyar aşılama sonrası elde edilen güvenlik verilerine değil, kariyeri kendinden menkul bu adamlara inanıyor.

Ülkemiz kendi dertleri yetmezmiş gibi büyük bir mülteci istilasına uğruyor. Ama bu trajedi din kardeşliğine bağlanıp gerçek nedenleri es geçiliyor.

Fakirlik katlanılması gereken bir kadermiş gibi sunuluyor fakirlere. Rövanş öbür dünyaya öteleniyor. Hurafe tüm bilimsel gerçeklerin üzerine seriliyor, insanlar akla değil hurafeye sarılıyor.

Peki neden bilimi değil, hurafe, yalan ve aldatmacayı seçiyor insanlar?

İnsanlar neden vicdanlarını ve akıllarını inanç sistemlerine kiraya veriyor ve kendi akıllarını unutuyor? Kanımca bizim gibi “bilim toplumu” olmanın uzağındaki toplumlarda bilime olan inanç kaybının bir nedeni de “güvensizlik”. İç güdüsel olarak, kapitalizmin ve dünya emperyalinin kendine oyun ettiğini hisseden, bunu ayırt edecek bilgisi olmayan, yarı paranoyak, ezilmiş, horlanmış ama bu eziklik ve horlanmışlığın gerçek nedenlerini ayırt etmekten uzak insanların sayıları her geçen gün artıyor.

“Gerçek olan” böylece Kaf Dağının ardına sürükleniyor. Gerçek adeta yok oluyor, geriye koca bir toz duman bulutu kalıyor. Bu kaos, bilime olan inancı da yok ediyor, hurafe ve irrasyonalizm, aklın ve bilimin tahtına kuruluyor.

Bu coğrafyanın en büyük eksikliği bilgi toplumu olmayı becerememiş olmasıdır.

“BİLİM BİZİ KANDIRIYOR MU?” isimli kitabım tam da böyle bir zamanda ve böyle bir ülkede yazıldı ve raflardaki yerini aldı.

Bu kitap, irrasyonalizme, hurafeye ve aynı zamanda güdümlü bilim çağına bir tepki olarak kaleme alındı. Bugün bir hekimin, bir aydının, bir profesyonelin gerçekle manüplatif bilgiyi birbirinden ayırt etmesi her zaman olduğundan çok daha zordur. Peşinde koştuğumuz bilginin doğruluğu ne kadar kesin, kaçı yönlendirilmiş ve kaçı “su götürür” bilmek zor.

Örneğin biz hekimlerin sürekli kulaklarına yeni moleküller fısıldanıyor, yüzlerce yeni bilgi, binlerce belge, makale, sanal ortamda onlarca web sayfası önümüze konuyor. Milyarlarca, trilyonlarca doların döndüğü devasa bir sektörün karşısında hekimler güçsüz ve kimi zaman çaresiz kalıyor.

Giderek endüstrileşen sağlık ve ona hükmeden ilaç endüstrisi; taşıdığı kamusal yük altında ezilen, artık birer teknikere dönüşen hekimleri her geçen gün daha da sıradanlaştırıyor.

«Bilim Bizi Kandırıyor mu?» kitabında sadece ilaç ya da aşı karşıtlarının iddialarına, bilim ve hurafenin savaşına odaklanmak yanlış olurdu. Bu nedenle kitapta hurafelerin palazlanmasına neden olan kimi zaman manüplatif, kimi zaman bir iktidar aracına dönüşen bilimi, yani güdümlü bilimi de yazdım.

İlaç firmaları, akademiler, araştırmalar, kongreler ve en önemlisi hekimler bu çok bilinmeyenli denklemin neresinde duruyor, yanıtlamaya çalıştım.

Hekimler en çok hangi aldatıcı etkilerden kendilerini ve ettikleri Hipokrat yeminini sakınmalılar, uyarmaya çalıştım. Nerdeyse 33 yıllık hekimlik hayatımdaki tanıklıklarımı yetişmekte olan hekimlere aktarmak istedim.

“Bilim Bizi Kandırıyor mu?” isimli kitabıma umarım ilgi gösterir, okur ve seversiniz.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 280. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.