İstanbul sarayında şarbon

Mustafa Çetiner
İstanbul sarayında şarbon

Şarbon geçtiğimiz günlerin gündeminde en üst sıralarındaydı.

Hakkında saatlerce konuştuk ve şimdilerde unutulmaya başlandı. Gelecek yıl kurban bayramında toplu kesimlerin artmasıyla beraber yeniden Şarbon konuşacağız, bundan kuşku yok. Memleketin kaderi işte.

Benim YouTube kanalında şarbon anlatan değerli meslektaşım Dr. Şiran Keske, şarbon bu memlekette hep var dedi, haklı. Şarbon bu memlekette hep vardı. Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu ile sohbet etme imkânım oldu. Cemalettin öğretmeni bilmeyenler için ülkemizin yetiştirdiği çok iyi bir cerrah, aydın ve yurtsever olarak tanımlamak mümkün. Hâlâ kendimi esas olarak ait hissettiğim Marmara Tıp Fakültesi’nin de kurulmasında etkili rol oynayan hocalardan biridir.


Cemalettin öğretmen, bana dedesi Prof. Dr. Cemil (Paşa) Topuzlu’nun hatıralarının yer aldığı ve kendisinin yayına hazırlad ığı “İstibdat- Meşrutiyet-Cumhuriyet devirlerinde 80 yıllık Hatıralarım” isimli kitabı hediye etti.

Kitapta ilginç bir hikâye de var; Sarayda şarbon...

Paşa’nın anlatımı o kadar güzel ki, ama ben yer darlığından özetleyeyim. Sultan Abdülhamid’in baş gözdesinin sırtında bir yara çıkıyor. Saraydaki yabancı hekimler bu yarayı önemsemiyorlar ve “lapa koyun geçer” önerisinde bulunuyorlar.

Ancak yara iyileşmiyor. O zamanlar Cemalettin Paşa, Sultan’ın özel tabibi. Bir de ona soruyorlar.

Paşa şöyle anlatıyor; “... Bu irade ile merasimle hareme geçtik. Birkaç harem ağasının refakatinde baş gözdenin yattığı odanın kapısına geldik. Tabii, muhite koyu bir taassup hakim. Eski tabirle “tesettür-ü nisvan’a kılı kırk yararak riayet olunuyor...”

Cemil Paşa için sultanın koynuna girmiş bir kadını muayene etmek bir tarafa, yüzüne bile bakmak mümkün değil, haremağaları Paşanın hastayı muayenesine izin vermiyorlar. Peki, yarayı görmeden ne yapsın Paşa?

Sultan Abdülhamid’e haber gidiyor ve ondan yanıt alınıyor; “Cemil Paşa, efradı ailemden maduttur. Haremim onun için namahrem değildir.”

Paşa anlatıyor; “Lakin harem ağaları kraldan ziyade kraliyetçi! Baş gözdenin iç çamaşırlarını çıkarmasına yine razı olmadılar. Bunları tedarik ettikleri bir makasla kestiler. Böylece yara nahiyesi meydana çıktı. Bir de ne göreyim ?... Baş gözdenin hastalığı şarbon değil mi?”

Cemil Paşa yaranın ameliyatını – sanırım yara bakımı veya debridmanı kastediyor - öneriyor, ameliyat fi krine karşı olan Sultan zorla ikna ediliyor ve yara temizleniyor. Ama asıl soru şu; bu yarayı baş gözde nasıl kaptı?

Sultan’ın kıskançlığı tutuyor, sadece kendi yatağında soyunması gereken baş gözde nerede sırtını açtı ki, bu yara oldu?

Cemil Paşa yaranın hamamda yıkanırken bir sivri sinekten geçebileceğini söylüyor. Sultan’ın kıskançlık krizi düzeliyor ama yerini bir evham alıyor, ya bu sinek başkasını da sokarsa?

Sultan emir veriyor, “hamamı yıkın...” Cemil paşa cesaretini toplayıp karşı çıkıyor; “aman efendimiz, bu külfete ne lüzum var. Hamamda 24 saat kükürt yakıldığında içeride canlı bir tek mahluk kalmaz.”

Aradan birkaç gün geçiyor ve bir gün Saray Başhekimi Cemil Paşa’yı görüyor ve sitem ediyor;

“... Hamamda şarbonlu sinek var demişsin. Hünkar beni çağırttı. Bu sineği diri olarak tutacaksın emrini verdi. Üç günden beri elimde balık ağından yapılmış bir kepçe, merdivenle kubbelere çıkıp sinek arıyorum. Aksi gibi bir tane de bulamadım. Yanımda haremağaları var, onlar olmasa dışarıdan bir sinek yakalayıp Hünkara götüreceğim...”

Sonra ne mi oluyor ?

Cemil Paşa Sultan’ı kükürt yakılırsa sineklerin öleceğine ikna ediyor. Ancak Sultan 24 saat değil 3 gün kükürt yaktırıyor. Baş gözde iyileştikten sonra Paşa’ya bir kese altın ve 4 koyun gönderiyor, izleyen yıllarda her yıl Paşanın kurbanlık koyunları Yıldız sarayından gelmeye başlıyor... Cemil Paşanın anılarını tüm meraklılara hararetle öneririm.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 131. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.