Kanser hakkında yanlış bilinenler – 5

Mustafa Çetiner
Kanser hakkında yanlış bilinenler – 5

Kanser de yanlış inanışlar serisini sürdürüyorum. Alın size en yanlış bilinenlerden biri; “hastayı Kanser değil kemoterapi öldürür.”

Önce tek cümleyle şunu belirtmeliyim.

Tedavi edilmeyen kanser öldürür. Çok nadir görülen bazı kanser türleri çok yavaş seyirlidir ve tedavi edilmelerinin yaşam kalitesi ve sağ kalım sürelerine etkisi olmadığından zaten tedavi edilmezler. Ancak tedavi gerektiren kanserleri tedavi etmediğinizde bilin ki, hastaları kaybedersiniz.


Bunun tartışılacak bir yanı yok ama kemoterapinin bir çok yönü ile tartışılması şarttır. Daha önce hikâyesini ayrıntıları ile yazdım, kemoterapi “hardal gazı” faciasından çıkmıştır. Dr. Goldman ve Dr. Goodman ikinci dünya savaşı sırasında hardal gazına maruz kalan askerlerin lenf bezlerinin küçüldüğünü ve kan hücrelerinin sayıca azaldığını gözlemlemiş. Bu gözlem sonucu “Nitrojen Mustard” isimli kemoterapi ilacı geliştirilmiş, lösemi ve lenfoma hastalarında kullanılmaya başlanmıştır. O yıllardan beri kemoterapi bir çok kanser türünde kullanılagelen bir tedavi seçeneğidir. Son yıllarda yan etkileri daha az çok sayıda hedefe yönelik ve akıllı ilaç molekül geliştirilmiş bile olsa kemoterapi halen bir çok kanser türünde vazgeçilmezdir.

Yazının girişinde söz ettiğim yanlış inanışın temeli kemoterapinin gerçekten de yan etkilerinin kimi zaman dayanılmaz biçimde fazla olabilmesidir. Bu yan etkiler arasında yorgunluk, saçların dökülmesi, kolay morarma, kanamaya ve enfeksiyonlara eğilim, kansızlık, bulantı-kusma, tat duyusunda değişiklikler, kabızlık, ishal, ağız, dil ve yutakta ağrı, yutma zorlukları, parmaklarda uyuşma, karıncalanma, kuru cilt, idrar sorunları, kilo değişiklikleri, kemoterapi beyni denilen konsantrasyon ve odaklanma ile ilişkili sorunlar, ruh hali değişiklikleri, libido kaybı, seksüel fonksiyonlarda azalma ve fertilite sorunları sayılabilir.

Yan etkilerin bu kadar çok olması tabi ki bu tedaviyi son derece sevimsiz yapıyor, ancak unutulmamalıdır ki, bu tedaviler ile kanserde kür oranı çok artmıştır. Yan etki yönetiminde ve destek tedavi yöntemlerindeki ilerlemeler sayesinde bu etkilerin azalması ve hepsinden önemlisi geçici olması kemoterapi tedavisini reddetmemek için yeterli nedendir.

“Kanser değil kemoterapi öldürür” sözü kesinlikle çok önyargılı bir önermedir ve neyse ki, hastalar, öncesinde inansalar da, kanser tanısı aldıktan sonra kemoterapi de dahil tıbbın sunduğu olanaklarla tedavi olmaya çalışıyorlar.

Sonuçta kanser ciddi bir hastalık ve tedavisi de riskler içeriyor ancak “Cancer Journal for Clinicians” dergisinin Ocak 2018 sayısındaki bir makaleye göz attığınızda kemoterapinin de büyük katkısıyla gelinen noktayı çok iyi anlayabilirsiniz.

Makaleye göre kanserden ölümlerin en yoğun yaşandığı yıl 1991 yılı. Bu yıldan sonra ölümler kademeli olarak azalıyor. Eğer 1991 ve 2015 yıllarını karşılaştırırsanız sadece ABD’de bir yıl içinde ölen hasta sayısının 2.4 milyon daha az olduğunu görürsünüz, yani kanserden ölüm sıklığı o yıldan bugüne %26 daha azalmıştır. Fazla söze gerek yok, kanser tedavisinde her geçen gün artan tam sağkalım oranlarının elde edilmesinde kemoterapinin önemli bir yeri vardır.

Umuyorum yakın gelecekte geliştirilmekte olan yeni ilaçlar sayesinde hem tedavi yan etkileri azalır, hem de kür oranları daha da yükselir.

İşte o gün geldiğinde biz hekimlerde büyük bir zevkle klasik kemoterapi uygulamalarından vazgeçeriz. Ancak o gün gelene kadar hastaları “hastayı kanser değil kemoterapi öldürür” gibi yanlış ve sorumsuz yönlendirmelerle tedavisiz bırakmamalıyız.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 109. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.