Bir damla suya bile hürmet

Bozkurt Güvenç
Bir damla suya bile hürmet

Mevlana’nın "Bir damla suya bile hürmet" sözüne rastladığımda durdum ve sordum. Varlığımızın olmazsa olmaz şartına saygılı davranacağımıza göre, bilge Mevlana acaba neden 'bir damlasına bile saygı' diyerek suyun değerini vurgulamak istemiş olabilir?

Güneş yıldızının Dünya gezegeninde ve belki de bütün Evren'de hayat suda ve suyla başladı, çeşitlendi. Hayvanlar âleminin soluduğu havayı ve oksijeni de sudaki bitkiler yarattı. Dünyamızın benzerini, suyu olan gezegenlerde arıyoruz. Sağlığımız, varlığımız, geleceğimiz suya bağlı.

Selçuk başkenti Konya’da su azdı, nüfus 30 binin üstüne çıkamadı.


Günümüzde su değer kazandı, 'sudan ucuz' deyimi artık geçerli değil. Yakın geçmişimize değin olgun kişiler "Su gibi aziz ol" diye teşekkür ederlerdi bir bardak suya.

Yolcu Fuzuli, bir kap su veren güzele âşık olur; yoluna devam edemez, bir kap suyla döner, suyu verir, kalbini geri ister.

Şair Nedim ünlü kasidesinde, mealen, İstanbul’u, "Bir benzeri olmayan, değer biçilemeyen bu İstanbul şehrinin bir taşına İran ülkesi baştan başa feda edilse yeridir / Yüce cennet (İstanbul'un) altında mıdır, üstünde midir; gerçekten bu nasıl hâl, bu ne hoş su, ne hoş havadır!” diye övmüştür, Osmanlı başkentini.

Mimar Sinan, Selatin camilerinden önce, İstanbul’un günlük suyunu getirerek, Osmanlı Devleti’nin Hassa Mimarı (İmar Bakanı) olmuştu. Cami yaptıramayan kimi sultanlar, adlarıyla anılan çeşmeler bıraktı.

Yüzyıl başında Boğaz'ı inceleyen bir Alman coğrafyacı, "Bu kentte iklim ve mevsim yoktur, lodosla poyrazın kavgası vardır. Boğaz, insan yaşamına elverişli değildirsonucuna varıyordu.

Günümüzde, yönetilemez boyutlara ulaşan İstanbul’un su ihtiyacı İç Anadolu’dan büyük çabalarla sağlanıyor. Ülkemize ilk gelen bir Japon akademisyen, İstanbul Boğazı’nı büyük bir nehir olarak algılamıştı. Uygarlığın Nil, Fırat, Me Kong ve Yang Tze gibi büyük akarsular üstünde veya çevresinde gelişmesi, halk arenasının ülkeye Ege kıyılarından seslenmesi tesadüf değildir. Kara ve hava yolları sadece ülkeleri, oysa denizler yeryüzündeki bütün limanları, insanları bağlıyor birbirine.

Denizlere açılanların dünyaya egemen olmasının sırrı yine denizlerde saklıdır.

“Su” deyip geçmeyin! Sözlüklere bakın

Mevlana’dan bu yana suyun hayatımızdaki yerini ve değerini, belki biraz daha iyi biliyoruz ama yeterince değil. Elle tutulur gözle görülür canlıların yüzde yetmişi su. Günde en az iki litre su içmek için elimizde su şişeleriyle dolaşıyoruz, ne var ki, suyun özgün yapısını bilmiyoruz. Çoğu maddeler ısındığı zaman genişliyor da, ısınan su buharlaşarak kendini arıtıyor.

Uygarlığın çer çöpünü temizlerken kendisi kirlenmeyen kutsal ve soylu bir hazinemizdir su. Ortadoğu savaşlarının tarihi ve güncel nedeni, petrolün bolluğu kadar suyun kıtlığıdır.

Ülkemizi bölmeye çalışanların hedefi Anadolu’nun su kaynaklarıdır.

Yeryüzünün, yaşam kürenin büyük bölümü denizlerle kaplıdır. Ancak içtiğimiz ya da içebileceğimiz su, sandığımız kadar bol değil. Teknoloji, deniz suyunu içilir suya çevirmenin maliyetini düşürmeye çalışıyor, refah toplumun atıkları, akarsularda ve denizlerde yaşayan canlı türlerini tüketiyor. Sıra biz insanlara geliyor. Yaşamın sonunu 'ben görmem' demeyin. Kutup buzları hızla eriyor. Fas’ta yapılan BM İklim Konferansı, Paris İklim Antlaşması’nı destekledi: "Yaşayan kuşaklar, Yaşam Küre’nin çöküş sürecine tanık olacaktır!"

Öyleyse ne yapalım?

Saygı yetmez, suyun damlasını bile sakınmak sorumluluğunu taşıyoruz.

Bozkurt Güvenç

*Aramızdan ayrılan Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı Kasım 2016'da HBT Dergi'de yayınlanmıştır.


Bozkurt Güvenç